Watch production set of forthcoming Hobbit Movie.
Showing posts with label movies. Show all posts
Showing posts with label movies. Show all posts
14.4.11
Set of Hobbit - Part 1
Neler varmış:
elijah wood,
hobbit,
jrr tolkien,
movies,
orlando bloom,
peter jackson,
sinema
24.3.11
Elizabeth Taylor
Madame Tussauds Las Vegas'ta Elizabeth Taylor'ın bu balmumu heykelini gördüğümde gerçekten büyülenmiştim. Onun orta yaş halini balmumuyla yapmışlardı ve o halde bile o kadar etkileyici görünüyordu ki, kesinlikle müzedeki en gösterişli heykel onunkiydi. Düşünsenize, bu halde bile güzel görünürken kim bilir gerçekte-gençliğinde ne kadar güzel bir kadınmış. Onun Raintree Country filmini çok severdim. Grace Kelly, Audrey Hepburn, Elizabeth Taylor... Bu kadınların çok farklı bir zarafeti vardı. Onlar gittikçe o zarafette pek kalmadı. Böylece sinema dünyası bir ikonunu daha kaybetti. Huzur içinde yatsın.
Neler varmış:
elizabeth taylor,
movies,
rip,
sinema
16.3.11
30. Istanbul Film Festivali
Baharın gelişi yazlık kıyafetleri ortaya çıkarınca ve İstanbul Film Festivali başlayınca belli olur! Nisan ayının en güzel etkinliği İstanbul Film Festivali 30. yılında yine dopdolu bir programla 2-17 Nisan arasında gerçekleşecek. Festivalin en ilgi çekici programı tabii ki Akbank galaları. Never Let Me Go, The Conspirator, Last Night ve The Killer Inside Me bence galada görülmesi gereken filmler.
![]() |
Never Let Me Go |
Altın Lale için yarışacak 12 filmden en merak ettiğim, bir Türk filmi olan "Bizim Büyük Çaresizliğimiz". Şubat ayında Berlin'de Altın Ayı için yarışan filmin yönetmenlik koltuğunda Seyfi Teoman, başrollerde İlker Aksum, Fatih Al, Güneş Sayın var.
![]() |
Bizim Büyük Çaresizliğimiz |
Avrupa Konseyi Sinema Ödülü insan hakları konusuna değinen 10 film arasından seçilecek. Bunların içinden benim seçimim İngiltere yapımı Oranges and Sunshine. Emily Watson'ın başrolünde olduğu film 40'lı yıllarda İngiltere'den 130.000 çocuğun Avustralya'ya evlatlık olarak gönderilmesini ve bunun ortaya çıkması için uğraşan bir kadının hikayesini anlatıyor.
![]() |
Oranges and Sunshine |
Türk Sineması bölümünde 3 dala ayrılan toplamda elli film bulunuyor. Bunlardan 14 tanesi Altın Lale için yarışacak. Gişe Memuru, Atlıkarınca, Zefir ve Görünmeyen benim merak ettiğim filmler. Özellikle son dönem Türk filmlerine mutlaka programınızda yer verin, sonra onları bulmak zor oluyor.
![]() |
Atlıkarınca |
Dünya festivalleri bölümü adından anlaşılacağı üzere dünya festivallerinde yarışmış, ödül alıp öne çıkan filmlerden oluşuyor. Bu bölümden seçtiğim iki filmden biri; Made in Dagenham. Gerçek hayattan esinlenilmiş filmde, Ford fabrikasında çalışan kadınların erkeklerle eşit kazanç elde etmek üzere haklarını aramalarını anlatıyor. Diğer film Meek's Cutoff ise dağcı Stephen Meek'in hayatından uyarlanmış bir western. Çok sevdiğim Michelle Williams'ı başrolde görünce filmi direk işaretledim.
![]() |
Made in Dagenham |
Genç Ustalar bölümünden seçtiğim film Ghent doğumlu Türk yönetmen Kadir Balcı'ya ait "Turkuaz". Kendi hayatından esintiler taşıyan bu filmde Ghent'e gelen Türk ailesinin hayatını neşeli ve dokunaklı taraflarıyla anlatıyor.
![]() |
Turkuaz |
NTV Belgesel Kuşağı'nda "Stones in Exile" Rolling Stones'un Exile on Main Street albüm zamanını arşivlik görüntülerle gözler önüne seriyor. Diğer müzikle ilgili film ise Sex Pistols'ı konu alan bir film. Geçen sene belgesel kuşağını daha çok sevmiştim.
![]() |
Stones in Exile |
Geceyarı Kuşağı'nda gerilim dolu dört film var. Benim seçimim Vanishing On 7th Street.
![]() |
Vanishing On 7th Street |
Mayınlı Bölge'de konusu ve senaryosuyla birbirinden farklı ve sıra dışı filmler var. Schastye Moe (Mutluluğum) Gregory'nin yük dolu bir kamyonla çıktığı yolda yolunu sapmasıyla karşılaştığı olayları günümüz Rusya'sına göndermelerle anlatan bir yapıt.
![]() |
Schastye Moe |
Filmler böyle... Onun dışında, genel satış bu cumartesi (19 Nisan) başlıyor. Haftaiçi 11:00, 13:30 ve 16:00 seansları tüm filmlerde 4 TL. Diğer filmler 6 ila 15 TL arasında değişiyor. Film gösterimleri Atlas, Beyoğlu, Kadıköy Rexx, City's ve AFM Fitaş'ta yapılacak. Salon İKSV ve Pera Müzesi'nde de bazı film gösterimleri yapılacakmış. Festival süresince kullanılmış biletlerinizi gösterdiğiniz birçok mekanda %10 indirim uygulaması yapılacak. Mekan listesini ve festivalle ilgili daha fazla ayrıntı için İKSV'nin sayfasına uğramayı unutmayın.
Dipnot: Umarım bir gün yine Emek sinemasında film izleme şansına erişiriz.
Dipnot: Umarım bir gün yine Emek sinemasında film izleme şansına erişiriz.
Neler varmış:
30. istanbul film festivali,
bağımsız sinema,
festival,
iksv,
independent movies,
movies,
sinema
27.2.11
Oscars - My List of Winners
Not predictions my loved ones. Here are my Oscars goes to...
Tahminler değil benim sevdiklerim. İşte benim Oscarlarım...
Best Picture: Inception
Actor In A Leading Role: James Franco (127 Hours)
Actor In A Supporting Role: Christian Bale (The Fighter)
Actress In A Leading Role: Jennifer Lawrence (Winter's Bone)
Actress In A Supporting Role: Melissa Leo (The Fighter)
Actor In A Leading Role: James Franco (127 Hours)
Actor In A Supporting Role: Christian Bale (The Fighter)
Actress In A Leading Role: Jennifer Lawrence (Winter's Bone)
Actress In A Supporting Role: Melissa Leo (The Fighter)
Animated Feature Film: Toy Story 3
Art Direction: Harry Potter and the Deathly Hallows
Cinematography: Inception (Wally Pfister)
Costume Design: I Am Love
Directing: Tom Hooper (The King's Speech)
Documentary Feature: Exit Through The Gift Shop
Film Editing: The Fighter (Pamela Martin)
Makeup: The Wolfman (Rick Baker and Dave Elsey)
Music (Original Score): The Social Network
Music (Original Song): If I Rise (127 Hours - A.R.Rahman)
Sound Editing: Inception (Richard King)
Sound Mixing: The Social Network (Ren Klyce, David Parker, Michael Semanick, Mark Weingarten)
Visual Effects: Inception (Paul Franklin, Chris Corbould, Andrew Lockley, Peter Bebb)
Writing (Adapted Screenplay): 127 Hours (Danny Boyle, Simon Beaufoy)
Writing (Original Screenplay): Inception (Christopher Nolan)
Art Direction: Harry Potter and the Deathly Hallows
Cinematography: Inception (Wally Pfister)
Costume Design: I Am Love
Directing: Tom Hooper (The King's Speech)
Documentary Feature: Exit Through The Gift Shop
Film Editing: The Fighter (Pamela Martin)
Makeup: The Wolfman (Rick Baker and Dave Elsey)
Music (Original Score): The Social Network
Music (Original Song): If I Rise (127 Hours - A.R.Rahman)
Sound Editing: Inception (Richard King)
Sound Mixing: The Social Network (Ren Klyce, David Parker, Michael Semanick, Mark Weingarten)
Visual Effects: Inception (Paul Franklin, Chris Corbould, Andrew Lockley, Peter Bebb)
Writing (Adapted Screenplay): 127 Hours (Danny Boyle, Simon Beaufoy)
Writing (Original Screenplay): Inception (Christopher Nolan)
Neler varmış:
entertainment,
movies,
my oscar winners,
oscar nominations 2011,
sinema
6.2.11
İstanbul İçin !f Zamanı
Festivalin her türlüsü tarafımdan çokça sevilir. Özellikle müzik ve film bu konuda başı çeker. Film festivallerinde IKSV'nin düzenlediği FilmEkimi'nin bende her zaman ayrı bir yeri vardır. Üniversite zamanı Emek'e gidilir, kitapçık alınırdı. Ders saatlerine göre filmler belirlenir (hatta bazen devamsızlık yapabileceğimiz dersleri ekerdik) bilet alma günü beklenirdi. İstiklal'in kalabalığında bir filmden diğerine yetişmek için koşturur, aralarda bayılmamak için hızlıca birşeyler atıştırırdık. Her film, sonrasında farklı bir tat bırakır ve değişik bir bakış açısından olaylara bakmamızı sağlardı.
Aynı arkadaşlarımla hala görüşüyorum ama öğrenci olmanın verdiği hafiflik artık kalmadığı için birlikte festivallerin tadını çıkaramıyoruz. Ben yinede her sene olduğu gibi festivalleri kaçırmıyor hala büyük bir heyecanla bekliyorum.
AFM'nin düzenlediği !f Istanbul film festivali bu sene 10. kez düzenleniyor. 17-27 Şubat arasında İstanbul'luları filmlere çağırıyor. Maçka G-Mall bu sene festival programına katılan sinemalardan biri, haliyle fiyatlarda biraz artmış durumda. 5-7 Şubat arasında Mybilet'ten indirimli biletleri temin edebilirsiniz, o yüzden şu iki günü değerlendirip uygun fiyatlı biletleri kaçırmamanızı tavsiye ediyorum.
17 farklı bölüme sahip olan festivalde yaklaşan Oscar adayı filmler herhalde şu an en büyük ilgiyi görüyor. Hit Filmler bölümünde yer alan Black Swan, True Grit, Animal Kingdom, The Kids Are Allright gibi filmleri Oscar töreninden önce izlemek isterseniz elinizi çabuk tutun derim, zira biletlerin çoğu yarılanmış.
Sesli Yaşam bölümünde bir Damon Albarn hayranı olarak en merak ettiğim film tabii ki Blur: No Distance Left to Run. Şu sıralar yeniden bir albüm kaydedekleri dedikodusu ortalarda dolaşırken grubun geçmişine bakmak için bu film şahane bir fırsat.
Dünyanın Çivisi bölümünde değişen dünyamıza ayna tutan filmler var. Benim bunlar arasından seçtiğim film 2012: Time for Change.
Y-eni Kuşak'ta ise iki filmi çok merak ediyorum: Oxygen(Adem) ve D'amour et d'eau Fraîche. Bu bölümde gençlerin yaşadığı sorunları, modern hayatın içindeki yalnızlığı ve belirsizliği anlatan, herhalde kendimizden çokça şey bulabileceğimiz filmler mevcut.
Film Forward: Sundance Özel bölümündeki filmler bence hepimize çok farklı boyutlar kazandıracak gibi görünüyor. Onların arasından seçtiğim film ise Amreeka.
Geçmiş yıllarda gösterilmiş en sevilen filmler Retrospektif adı altında toplanmış. Donnie Darko benim tüm zamanlar en sevdiğim filmler listesinde en üst sıralardadır. Onu festival ortamında izlemenin tadı bir başka olacak.
Neler varmış:
afm,
bağımsız sinema,
festival,
if istanbul 2011,
iksv,
independent movies,
istanbul film festival,
movies,
mybilet,
sinema
22.12.10
All Good Things
Neler varmış:
drama,
kirsten dunst,
movies,
ryan gosling,
sinema,
thriller
21.4.10
Yeni Sinema Günleri
Dün Emek'le ilgili haberi paylaştıktan sonra gazetede okuduğum küçücük bir habere de yer vermek istedim.
Bir grup sinemacının bir araya geldiği "Yeni Sinema Hareketi" Türk filmlerinin hak ettiği ilgiyi görmesi, seyirciyle buluşması ve daha çok izlenebilmesi için kurulmuş. İlk projeleri "Yeni Sinema Günleri" kısa süre önce seyircisi olmadığı gerekçesiyle kapanan Ortaköy Feriye Sineması'nda yapılacak.
23 Nisan-9 Mayıs arasında yapılacak sinema günlerinin biletlerine Feriye Sineması gişesinden ulaşılabilir.
İzleyiciler olarak bizimde buna karşı duyarlı olmamız ve gereken ilgiyi göstermemiz gerekir diye düşünüyorum. Vizyonda kaçırdığınız bir sürü başarılı Türk filmini izlemek için güzel bir fırsat.
Sinema günlerinin programı için şu adrese göz atabilirsiniz:
http://www.yenisinemahareketi.com/
Feriye'de sinema öncesi Ortaköy'de kahve keyfi, sonrasında güzel filmler izlemek gibisi olabilir mi? :) Haydi herkes Feriye'ye!
Facebook sayfasından da takip edebilirsiniz kendilerini : Yeni Sinema Hareketi
Neler varmış:
citylife,
feriye sineması,
movies,
sinema,
Türk Filmleri,
yeni sinema hareketi
20.4.10
Emek Sineması Yıkılmasın!
Bu sene İstanbul Film Festivali'nin kuşkusuz en büyük eksiklerinden biri Emek Sineması'nn olmamasıydı.
O daracık sokakta bekleşmeler, bilet için kuyruklara girmeler de yoktu orda.
Biraz eskimişti belki ama hafif bir makyajla çok da güzel görünebilirdi. Oysa birileri diyor ki "Aman canım ne gerek var bunlara? Eskimiş hadi atalım! Oraya kocaman bir alışveriş merkezi çok şık durur."
Ya nasıl da güzel olur ama Beyoğlu'nun ortasında diğerlerinden bir kopya. Zaten her yerde fazlasıyla varken çok mu gerekliydi oraya da bir klon yapıştırmak?
Lizard Queen'in blogundaki linki görünce bende paylaşmak istedim.
Eğer eskimiş bazı şeylerin sizin için hala değeri varsa, bir imzanızı atın-eksik kalmayın.
O daracık sokakta bekleşmeler, bilet için kuyruklara girmeler de yoktu orda.
Biraz eskimişti belki ama hafif bir makyajla çok da güzel görünebilirdi. Oysa birileri diyor ki "Aman canım ne gerek var bunlara? Eskimiş hadi atalım! Oraya kocaman bir alışveriş merkezi çok şık durur."
Ya nasıl da güzel olur ama Beyoğlu'nun ortasında diğerlerinden bir kopya. Zaten her yerde fazlasıyla varken çok mu gerekliydi oraya da bir klon yapıştırmak?
Lizard Queen'in blogundaki linki görünce bende paylaşmak istedim.
Eğer eskimiş bazı şeylerin sizin için hala değeri varsa, bir imzanızı atın-eksik kalmayın.
foto: via flickr by roloff
Neler varmış:
emek sineması,
movies,
sinema
8.4.10
Günün Festival Filmi
Müzikle sinemanın birleşimi beni her zaman büyüler. Bazen bir filmden çıkar ve hemen orada çalan şarkıları aramaya başlarsınız, filmde o derece etkisi olmuştur. Bazı filmler ise müziği konu edinir kendine. Hele o filmde çağımızın 3 farklı jenerasyonundan 3 iyi gitarist varsa o film bence tadından yenmez.
İstanbul Film Festivali kapsamında bu kez gittiğim film "It Might Get Loud(Gürültü Ustaları)".
Daha önceki postumda "Kuzey Işıkları Altında White Stripes"a gittiğimi anlatmıştım, onun verdiği zevkle bu filme de büyük bir heyecanla gittim, elektro gitar çalan kuzenimi de yanıma alarak tabii.
Jack White bir kereste parçasının üstünde en ilkel şekilde yapılabilecek gitarı yapıp slide çalıyor ve filmimiz harika bir başlangıç yapıyor.
Devamında Jimmy Page, The Edge ve Jack White bir araya gelerek gitar tecrübelerini paylaşıyorlar.
Jimmy Page için ne söylesek az. Rock'n'roll tarihini değiştiren şahane gitarist, söz yazarı ve besteci.
Lisede resim okuması, hep sanatla iç içe olması, mütevazi tavırları çok hoşuma gitti. Onun yaptıklarını bilmeden, hiç fikriniz olmadan o filme gitseniz bile ona saygı duyacağınızdan eminim.
Jimmy Page'den sonraki jenerasyonun filmdeki temsilcisi U2'dan The Edge'di. Açıkçası U2'yu pek sevdiğimi söyleyemem, filmi izledikten sonra da duyglarımda değişen birşey olmadı. The Edge'in olayı riff'ler ve efektler. Teknolojiden yararlanmayı sevdiğini o da söylüyor. Filmi izlerken Edge'in yerine Kirk Hammett ya da Tom Morello olsaydı diye düşündüm. Çıktığımızda aynı şeyi kuzenimde söyledi: "Edge'in olması çok gereksiz olmuş".
Bu iki büyük ve daha tecrübeli isime rağmen bence filmde Jack White eskiye olan saygısı, blues sevgisi ve duruşuyla daha ön plana çıkıyor. Müziğini yaparken zorlukları, uğraşmayı seviyor. Hala eski gitarlarını kullanıyor. Ruhunu gitarının tellerinin arasına sıkıştırıyor ve bizi White Stripes'la, The Raconteurs'la ve The Dead Weather'la mest etmeyi başarıyor.
60'lar, Led Zeppelin, rock gibi kavramlar metabolizmanızda bir etki yaratıyorsa, gidin ve bu filmi izleyin!
Neler varmış:
gitar,
iksv,
jack white,
jimmy page,
movies,
sinema
5.4.10
Günün festival filmi
Dün Whip It'le festival açılışını yaptım. Drew Barrymore'a bayılan biri olarak ilk yönetmenlik deneyimini kaçırmak istemezdim. Gerçekten komik ve eğlenceli bir film çıkarmış ortaya, ki benim açımdan ondan beklenen birşeydi. Bu saatten sonra Whip It'e bilet bulmanız pek olası değil ama ne yapın edin bu filmi izleyin.
Günün festival filmi ise "Kuzey Işıkları Altında White Stripes". Tabiii ki onların hayranıyım. Ölmeden önce canlı performanslarını izlemek istediğim gruplar arasındalar.
Küçük yerlerde verdikleri sürpriz konserler ve hayatlarıyla ilgili ipuçlarını içeren görüntülerle dolu bir filmmiş.
Bugün izleyip göreceğim :)
Günün festival filmi ise "Kuzey Işıkları Altında White Stripes". Tabiii ki onların hayranıyım. Ölmeden önce canlı performanslarını izlemek istediğim gruplar arasındalar.
Küçük yerlerde verdikleri sürpriz konserler ve hayatlarıyla ilgili ipuçlarını içeren görüntülerle dolu bir filmmiş.
Bugün izleyip göreceğim :)
13.12.09
Popülerliğine rağmen onu sevmek.
Sanırım ilk Harry Potter kitabını okuduğumda 12 yaşındaydım. 4. kitaptan sonrasını sadece seriye başladığım için okudum ama şu an hatırlıyorum desem yalan olur. 3. kitapta Cedric Diggory'yle tanışmış ve Harry Potter and the Order of the Phoenix'te onu kaybetmiştik. Karakteri o kadar sevmiştim ki, ölümüne neredeyse ağlayacaktım(yaş 15 falan sanırım, normal yani). Filmde kafamda yarattığım Cedric'e çok yakın birini bulmuştum ve ismini bi yere not almıştım, onu kaybetmemeliydim.
Daha sonra "How to be" ve "Little ashes" geldi ama internette bile bulmak zordu o filmleri. İyi ki Twilight furyasından önce gelmişti o filmler çünkü gerçek performansı ordaydı, soğuk ve ölü Edward'da değil.
Derken Twilight sayesinde her yer "Edward bite me" diye çığıran kızlarla doldu. Paparazziler sürekli onun peşindeydi. Film çekimlerini kızlar basıyordu ve adamın ne zaman nefes alabildiğini merak etmeye başlamıştım. Sanırım Twilight furyası sürdükçe bu böyle devam edecek.
Sadece Twilight'taki sadık, korumacı, aşık Edward karakterine hasta olan kızlar diğer iki filmi sevmemişlerdir belki. Nasıl olsa ikiside düşük bütçeli bağımsız filmler ve Rob'un canlandırdığı sıradışı karakterler var ortada. (Laf aramızda evet tipi şu anki kadar çekici değil.)
Etrafında bir sürü deli olan(hatta terapisti bile normal değil) Arthur bir tür bunalım ve boşlukta hissediyor kendini. Zaten öyle anne babaya göre onunda normal olması beklenemezdi. Mimikleri, o harika Brit aksanıyla beni benden alıyor. Bu filmi izlemişseniz eğer, mutlaka onu bir komedi filminde görmek istemişsinizdir. En azından ben cidden ilerde bir sürü komedi filminde onu görmek istiyorum.
Dali'nin hayatının anlatıldığı "Little Ashes"da ise Javier Beltran'la süper bir ikili olmuşlar ve gençlikten ileriki yaşlara kadar olan bölümleri tek kelimeyle harika oynamışlar. Film bütün olarak zaten çok güzel. Müzikler, İspanyol aksanlı İngilizce, zamanın kıyafetleri, Dali'nin sayko tavırları, Federica Garcia Lorca'nın şiirleri... Hepsi o kadar güzel ki.
Yeniden böyle düşük bütçeli bir filmde oynamasını bayağı bekleriz herhalde. En azından bir 10 yıl Hollywood suyunu çıkarır ama umarım Remember Me'den sonra onu biraz daha farklı rollerde görebiliriz.
Ayrıca, adamın bu kadar ünlü olmasına rağmen röportajlarındaki utangaç tavırları, sanki o ortama rastgele düşmüş gibi şaşkın halleri cidden çok samimi geliyor.
Demem o ki, popüler de olsa, bütün dünya peşinde de dolansa ilerde çok daha farklı bir yerde olacağını hissediyorum. Takipteyim.
Neler varmış:
entertainment,
how to be,
little ashes,
movies,
robert pattinson,
sinema
30.9.09
Filmekimi başlıyor!
17-25 ekim arasında sürecek, g-mall ve emek'te gösterilicek festival filmleri arasından 6 tanesine zamanım olursa gitmek istiyorum.
Steven Soderbergh bu festivalde 3 filmle karşımıza çıkıyor, The Informant, Che Part One: The Argentine ve Che Part Two: Guerilla. Bu üç filmde gerçekten festivalin önemli yapımlarından bence. Informant'ta Matt Damon'ın başrolde olması ve George Clooney'nin yürütücü yapımcı olarak yer alması bu filmin popüleritesini arttırıyordur izleyicilerin gözünde.
Che'yi ise çok beğendiğim Benicio Del Toro canlandırmış ve yapımda da rolü Soderbergh'le paylaşmışlar, özellikle ilgi alanına girenlerin görmesi gerekiceği bir film olduğunu düşünüyorum :)
Merak ettiğim diğer filmler London River, Ne Te Retourne Pas, Five Minutes of Heaven, A Serious Man ve Polytechnique.
Unutmayın, biletler 3 ekim'de satışa çıkıyor, özellikle haftaiçi gidilicek filmler için elinizi çabuk tutmanız iyi olur :)
daha fazlası için buyrun: http://www.iksv.org/filmekimi_2009/index.asp
Steven Soderbergh bu festivalde 3 filmle karşımıza çıkıyor, The Informant, Che Part One: The Argentine ve Che Part Two: Guerilla. Bu üç filmde gerçekten festivalin önemli yapımlarından bence. Informant'ta Matt Damon'ın başrolde olması ve George Clooney'nin yürütücü yapımcı olarak yer alması bu filmin popüleritesini arttırıyordur izleyicilerin gözünde.
Che'yi ise çok beğendiğim Benicio Del Toro canlandırmış ve yapımda da rolü Soderbergh'le paylaşmışlar, özellikle ilgi alanına girenlerin görmesi gerekiceği bir film olduğunu düşünüyorum :)
Merak ettiğim diğer filmler London River, Ne Te Retourne Pas, Five Minutes of Heaven, A Serious Man ve Polytechnique.
Unutmayın, biletler 3 ekim'de satışa çıkıyor, özellikle haftaiçi gidilicek filmler için elinizi çabuk tutmanız iyi olur :)
daha fazlası için buyrun: http://www.iksv.org/filmekimi_2009/index.asp
Subscribe to:
Posts (Atom)