8.8.13

The xx - 7 Ağustos 2013 İstanbul konseri

Instagram:@manolyafikri

Bir filmin fragmanını izler, hakkında biraz fikir edinir ama tamamını izlemeden bilmezsiniz ya, ben The xx konserinde bunu yaşadım. Aslında defalarca konser videolarını izlemiş, hatta bazılarını ezberlemiştim ama onlar sadece fragman niteliğindeymiş. Bu grubu canlı izlemek, filmin tamamını görmekmiş, bambaşka bir duyguymuş.

On Your Horizon'ın performansından sonra, sahne ekibinin hızlı adımlarla çalışmaya başlaması benim de kalbimin ritmini artırdı. O bir saat geçmek bilmedi ama ışıklar açılıp, Try'la açılışı yaptıklarında hipnoz seansımız başlamış bulundu. Şarkıları neredeyse albüm kalitesinde çalıp söylüyor, ışık oyunlarıyla da sahneyi bambaşka bir boyuta taşıyorlardı. Önde demirlere yapışmış, tamamen onlara odaklanmış bir haldeyken, lazer şovunun aslında daha çok arkadakilere "Wow!" dedirttiğini biliyordum. Bense Romy'nin sesinin güzelliğinin karşısında erimiş, Oliver'ın sesiyle bütünleşen oyunculuk yeteneği ve bakışları karşısında donup kalmıştım. Hani herkesin şu çok sevdiği ve neredeyse "iyi"yle aynı anlama getirdiği "seksi" kelimesi var ya, Oliver için gerçek anlamda bunu kullanabiliriz sanırım. Etkileyici sesi, bakışları, Romy'ye yaklaşıp neredeyse biraz sonra dudaklarına yapışacakmış gibi görünmesi ve sahnedeki duruşu, onu "Yaşayan en seksi erkek vokaller" listesine sokabilir. Romy'nin de ara sıra seyircilere yaklaşıp gülümsemesi, cool görünümünün altındaki sıcak kişiliğini ortaya çıkarır gibiydi. Onların biraz gerisinde dursa da, aslında keyboard'u ve perküsyon aletleriyle performansı tamamlayan ve ona bu büyülü dokunuşu sağlayan Jamie'nin etkisi de anında hissediliyordu.

Instagram: @manolyafikri

İkili vokal gerçekten muhteşem bir şey ama Oliver ve Romy'ninki gibi birbirini dengeleyen ve yin-yang etkisi gösteren seslere her zaman rastlamak mümkün değil. Sesin haricinde, sahnedeki duruşları da şu yaşıma kadar izlediğim bütün gruplardan çok farklı. Aralarında aşk olmasa da, iki yaşından beri birlikte olmaları, birbirlerini çok iyi tanımaları ve birlikte çok rahat olduklarını hissetmek onları farklı bir konuma getiriyor olabilir.

Onları izlerken gerçekten büyülendim ve bazı şarkılarda aklımı da kalbimi de orada bıraktım. İnsanın içine işleyen türden dedikleri bu olsa gerek. Sadece bir kere çok kısa süren teknik bir aksama haricinde, iki albümü dengeleyerek oluşturdukları setlisti çatır çatır çaldılar. Hafızamda yanlış bir şekilde konumlanmadıysa, setlist buraya gelmeden önceki son konserleriyle aynıydı. Bir saati biraz geçen performans boyunca neredeyse hiç dinlenmediler ama performanslarında en ufak bir aksama olmadı. Simsiyah görünümlerine rağmen, içimizi ışıkla doldurmayı başardılar. Festival ve konserlerle dolu olacağını düşündüğümüz yaz aylarında, Soundgarden'dan sonraki ilk konserim bu oldu, hayatımdaki en güzel bayram hediyesi olarak kayıtlara geçti.

Setlist
Try - Heart Skipped A Beat - Crystalised - Reunion - Sunset - Missing - Fiction - Night Time - Swept Away - Shelter - VCR - Islands - Chained - Infinity // Bis: Intro - Angels


- Crystalised, Angels ve Chained'i çekebildim. Buyrunuz:








Ufak notlar:

1- On Your Horizon'ı daha önce izlememem büyük bir kayıpmış bunu anladım. Hani sabırsızlıkla beklediğiniz grupların öncesinde çalanlara tahammül edemezsiniz, bitirseler de gitseler dersiniz ya, bu kez tam tersi oldu. O kadar güzel çalıyorlardı ki, kısa sürdüğüne üzüldüm. Bir ay sonra, Rock'n Coke sahnesinde görüşürüz diyorum.

2- Konser seyircimizde neden bir adım bile ilerleme olmuyor? Hayret ediyorum. Alakasız yerlerde hoplayıp milletin üstüne çıkmalar ve radyo yutmuş gibi konuşan insanlar her yerde! Bu yüzden her konserde en öne yapışıp saçma kalabalığı kendime göre biraz engellemiş oluyorum ama oraya müzik dinlemek için gelen insanların suçu ne? Konser adabını bir öğrenebilsek, her şey çok daha güzel olacak.

3- Parkorman hem ulaşımı hem de atmosferi açısından konserler için çok iyi bir mekan, umarım gelecek yaz da orada bir sürü konser izleriz. Vodafone ve Pozitif'e sonsuz teşekkürler!

5.8.13

Mumford kardeşlerin Hollywood atağı



Sevgili Mumford'lar bende "Uzak bir ülkede olan ve uzun zamandır görmediğim abi" hissiyatını uyandırıyor kimi zaman. Öyle sıcak, naif halleri ve uslu uslu seslenişlerini çok çok severim. Her daim yerleri ayrıdır.

Beni benden alan ilk albümleri Sigh No More'dan sonra Babel'de büyük oynadılar, İngiliz kırsalını dünyaya taşımaya niyetliyiz dediler. Yaptılar, oldu. İngiltere'de bir numaraya yerleşen, Eylül'de yayınlanan albümden beklemediğim bir şarkıya - Hopeless Wanderer, beklemediğim kadar şahane bir klip geldi.

Klipte bir süre boyunca Mumford kardeşlerin yüzünü seçemiyoruz ama sonra ortaya çıktıklarında aslında onların yerinde dublörlerinin olduğunu görüyoruz! Hem de öyle böyle değil, Hollywood'dan çıkma şahane bir dörtlü geliyor ekranlara. Ed Helms, Jason Bateman, Will Forte ve Jason Sudeikis! Çok tutkulu bir şekilde enstrümanları çalıyor, kalplerini ortaya koydukları bir performans sergiliyorlar. Hem bu tatlı adamların bir arada olması, hem de Mumford'ların bizi şaşırtması çok hoşuma gitti. 3:20'de gülme krizi garantili videoya buyurun.


Büyüksün Roger Waters!



Sanırım hayatımdaki en büyük pişmanlıklardan biri olarak kişisel tarihime geçecek bugün. Roger Waters konserine isteyip de gidememek, konserden gelen fotoğraf ve videoları görünce daha büyük bir acıya dönüştü. The Wall turnesi kapsamında gerçekleşen bu konserin, dev sahne gösterisi dışında çok daha büyük olaylara ev sahipliği yapacağını tahmin etmek zor değildi. Zira, konser başladıktan sonra Twitter ve Facebook'a düşen görseller de bunları doğrular nitelikteydi. Waters'ın "Hoşgeldiniz" diyerek konuşmaya başlaması, şarkılarını devlet terörü kurbanlarına adaması ve Gezi direnişi boyunca kaybettiğimiz arkadaşlarımızın dev ekranda belirmesi... Fonda da "Bu daha başlangıç mücadeleye devam!" ya da "Her yer Taksim, her yer direniş!" sloganları. Herhalde orada bunu yaşayanlar için, bu yazın en anlamlı günlerinden biri olmuştur.



Şu tweet'i görüp de duygulanmayan, gözünden bir damla yaş süzülmeyen olmuş mudur?