30.12.11

Müzikle dolu, şahane yıllar!

Cumartesiden pazara geçiyoruz, 1'in yerine 2'yi koyuyoruz diye yapılan kutlamalara pek anlam veremem. Değişen günler ve rakamlar sadece ama güzel şeyler dilemekten de geri kalmam :)

Benim için hayatımdaki en zor yıldı. Umarım hepimiz için geçen seneleri aratmayacak güzellikte bir yeni yıl olur. Unutamayacağımız konserleri izleyebileceğimiz, enfes albümler dinleyeceğimiz, sevip sevileceğimiz, kariyerimizde istediğimiz sıçramaları yapacağımız - her şeyden önemlisi hastalıktan uzak ve çok mutlu bir yıl diliyorum hepinize!

Yılın son iş gününde, yeni yıl dileklerine en güzel son böyle tatlı bir videoyla olur ancak. Joseph Gordon-Levitt ve Zooey Deschanel'den geliyor: "What Are You Doing New Year's Eve?" (Orjinali Nancy Wilson'a ait)

21.12.11

Eugene McGuinness - Thunderbolt

Üçüncü albümünü çıkarmaya hazırlanan, Miles Kane gillerden-Eugene Mcguinnes, yeni albümden ikinci single'ı Thunderbolt'u yayınladı. Şarkıya facebook üzerinden (aşağıdaki görsele tıklayarak) ulaşabilirsiniz. Ekim'de albümden gelen ilk single Lion'ı da henüz dinlemediyseniz sizi şuraya alalım.

15.12.11

Lana Del Rey - Born To Die



Lana Del Rey, daha albümü çıkmadan bu senenin en çok konuşulan kadın vokallerinden biri oldu. Video Games şarkısını Coldplay de dahil olmak üzere o kadar çok grup coverladı ki, bir bizim diyardakiler yapmadı-o derece. Müzik haricinde estetik operasyonları da bloglara malzeme oldu. "Şok, şok, şok! İşte Lana'nın botokslanmadan önceki hali!" diye prim yapan siteler de olmadı değil. Twitter'dan gördüğüm kadarıyla bizim erkekler de bayağı bir hayranlar kızımıza. Çok havalı zaten, ona diyecek bir şey yok.

2010'da yayınladığı Kill Kill EP'si beni pek sarmamıştı ama ekim ayından beri yayınladığı şarkıları hep repeat'e aldım. Born To Die ise yaklaşık bir haftadır youtube'da audio olarak yayınlanıyordu. Şarkıyı gerçekten çok sevdim ve klibini merak etmeye başlamıştım. Gel-gitli, klişe bir aşk hikayesi gibi görünse de (ki öyle) görüntüler ve Lana'nın yarattığı stil çok başarılı. Bazı insanlar bu stil olayını çok ciddiye almayabilir, hatta "İyi müzik yapıyorsa, bunlara gerek yok" diyebilir ama işin öyle olmadığını düşünüyorum. Yarattığınız stil de, müziğinizi yansıtan en önemli öğelerden biri. O yüzdendir ki, klibi biraz fazla beğendim. Ayrıca, 15 dakikada 1000 küsur like aldı youtube'da, nasıl bir çılgınlık geliyor düşünün artık. Bu arada onu şişirilmiş bir balon olarak görenler de var ama milyoner bir babası varken kimseyi tavlamasına gerek yok. Sadece işlerini daha kolay halledebilir bu sayede.

Bir yandan da moda blogumuza yazılar hazırlarken, bu klibi görmek güzel oldu. Ama bende kafa karışıklığı da yarattı, "Oraya mı yazsam, buraya mı?". Bu aralar kulağımda bir albüm dinleyip onu özümsemeye çalışırken; bir yandan da haftaya yapacağımız çekim, moda yazıları, defile görüntüleri ve aklıma gelen projelerle multi-tasking olayının canlı kanıtı olarak yaşıyorum. Blogu biraz boşluyorum gibi görünse de, facebook ve twitter'dan sürekli bir şeyler paylaşmaya çalışıyorum, bilginize :)

11.12.11

Virginia Angus Izgara & Kasap


Teyzem bir gün Tahtakale'de dolaşırken, açlıktan bayılmak üzere olduğunda, karşısına çıkan ilk yer Virginia Angus olmuş. O gün yediklerini bize anlata anlata bitirememişti. Bu hafta Kapalıçarşı'ya uğradığımızda, oraya gitmek farz oldu. Mercan'daki (Mısır Çarşısı'nın Tahtakale tarafındaki kapısına yakın) yeri bulmak için bayağı bir yol gittik. Tahtakale'nin o keşmekeşinde sıcacık ve tertemiz bir yerle karşılaşmak epey güzel bir şey. Zaten işletmeci ve çalışanları çok şeker insanlar olduklarından, mekana daha çok ısınıyorsunuz. İşini sahiplenen ve müşterileriyle sıcak iletişim kuran insanları seviyor ve saygı duyuyorum.

Son zamanlarda oldukça yayılan kasap-ızgara konseptiyle yola çıkan yerin özelliği sadece angus etinin kullanılması. VA'da angus etinden yapılan et, köfte, burger ve şarküteri ürünleri bulunuyor. Angus etinin özelliklerinden fazla bahsetmeyeceğim çünkü her şey web sitelerinde yazıyor. Çiftlikleri Sakarya'da ve Nusret, Günaydın gibi yerlere eti kendileri tedarik ediyorlarmış.

Biz dört kişi gittiğimiz mekanda, 1 kasap köfte, 3 Virginia burger siparişi verdik. Aslında hepimizin farklı şeyler denemesi daha iyi olurdu ama bu sefer böyle oldu. Hamburgerler, baharatlı patatesle birlikte servis ediliyor. Burgerler 120-200-240 gr(isteğe göre), steakler 250 gr olarak servis ediliyor. Siparişin masaya ulaşması 10 dakikayı buluyor. En az gramaj bile gayet büyük ve doyurucu geldi bize. Yemeğimiz bitmeden, daha önce oraya gidip sucuklarını çok seven kardeşime paket yaptırdık. Bence orada kesinlikle denenmesi gereken şey oydu. Sucuğun içinde hellim peyniri ve antep fıstığı var. Bir porsiyonda kocaman altı dilim sucuk, patatesle ikram ediliyor. Yediğiniz diğer sucuklardan kesinlikle çok farklı. Bu arada aklıma gelen bir not: Ekmek ve hardallarını kendileri yapıyorlar. Bu da mekan için bir artı. Acı hardal seviyorsanız, tam sizlik demektir. Ekmekleri ise nefis.


Yalnız sevmediğim ama kesinlikle iyileşebileceğini düşündüğüm iki yönü oldu VA'un. Birincisi biraz rahatsız eden yağ kokusu. İkincisi ise etin nasıl pişmesini istediğimizin sorulmaması. Steak alırken sorduklarına eminim ama hamburger ve köftenin içi pembe olacak şekilde pişiriliyorsa, mutlaka bunun önceden söylenmesi ve ona göre pişirilmesi gerekiyor. Ben bonfileyi orta pişmiş severim, ki genelde Türk damak tadına pek uymayan bir şeydir bu. Fakat köftenin içinin pembe kalması pek hoş bir şey değil. Bu arada yağ kokusunu sorduğumda şöyle bir cevap aldım; "Kokuyu etin içine ekmek koyarak bastırabiliriz ama biz dolu dolu et servisi yapıyoruz." oldu. Farklı baharatlarla ya da marine şekilleriyle bu düzelebilir mi bilemiyorum. Ama üstünde çalışılacağından eminim.

Porsiyonlara göre fiyatlar ise cidden şaşırtıcı. Hele aynı seviyedeki yerleri düşününce, onların yarısı kadar olduğunu göreceksiniz (Umarım ileride bunu bozmazlar :) ). O yüzden mutlaka VA'u tavsiye ediyorum. Kabarık bir hesap ödemeyeceğiniz için pişman da olmazsınız. Şöyle de güzel bir özellikleri de var; "Ben menüdeki her şeyi tatmak istiyorum" derseniz 35 TL karşılığı kendinizi şefin ellerine bırakıp tüm ızgara ve şarküteri çeşitlerinden deneyebiliyorsunuz. Ben bir daha ki gidişimde mutlaka hardal soslu bonfileyi deneyeceğim.

Menüden: Kasap köfte(5 adet) & kızarmış patates 10,75 TL / New York Steak 22,75 TL / Gurme Sucuk 9,75 TL / House Burger(120 gr) 8,75 TL / Virginia Burger(200 gr) 12,75 TL

Web site: Virginia Angus
Ulaşım: Google Map
Telefon: 0212 528 38 08

7.12.11

Sóley - We Sink


Küçükken "yanlışlıkla" izlediğim bir korku filmi oyuncak bebeklerden korkmama sebep olmuştu. Uzun siyah saçları, mavi gözleri ve kırmızı elbisesiyle sıradan bir bez bebek gibi görünse de, fonda çalan müzikle birlikte ortalığı birbirine katmayı beceriyordu. Daha da fenası, o bebeğin aynısı bana daha sonra hediye olarak gelmişti. Onun yüzünden karanlık korkum da depreşmişti. Beş yaşında bir çocuk için ağır bir durumdu tabii.

Bir gün, bir şarkı duydum ve "Beş yaşına geri dönmek istemiyorum!" dedim ama merak da ettim. Yastığın arkasına saklanıp, korktuğum halde arada bir bakmak istediğim korku filmi; zifiri karanlıkta yürüyüp yaklaşan sesler gibiydi. Tek farkı, o korkunun yerini daha sonra başka hislere devretmesiydi. Merak, coşku ve hayal etme isteği.

Sóley'in müziğiydi bana bunları hissettiren. Mart 2010'da yayınlanan, 6 şarkılık EP "Theater Island"dan, "Kill the Clown" onunla tanışmama vesile olan şarkıydı. Eylül'de çıkardığı debut albümü "We Sink" bu sene gözümden kaçan albümlerden biri oldu. İlk EP'ye göre, o karanlık bulutlar biraz dağılmış ve bir pop albümü çıkmış ortaya. Değişmeyen şeyse piyano ve Sóley'in sesinin ön planda olması. Onun yazdığı şarkıları okumak, tıpkı kısa hikayelerden oluşan bir kitabı okumak gibi. Seabear'den ayrılıp EP'sini yapan, şimdi de ilk uzun çalarını yayınlayan Sóley, bundan sonra kendi ayakları üzerinde durmaya kararlı. "Kuzeyden babam çalsa dinlerim" diyorsanız, İzlanda'dan gelen melodilere kulak verin.

Grooveshark'tan albümü dinlemek için, tık.

6.12.11

The Black Keys - El Camino Stream



The Black Keys'in yılın en iyileri arasına girecek albümü "El Camino" bugün yayınlandı. 5 şarkı haricinde ben de henüz hepsini dinlemedim ama sanırım çok güçlü bir kayıtla karşı karşıyayız.
Güne güzel başlamanın nedeni, bugün El Camino!

4.12.11

The Black Keys at SNL

The Black Keys, dün gece Saturday Night Live'da, El Camino'dan daha önce dinlediğimiz Lonely Boy ve Gold on The Ceiling adlı şarkıları çalmış. Şu ana kadar sitelerinden 5 şarkıyı yayınladılar. Dinleme fırsatınız oldu mu bilmiyorum ama ben 3 şarkıyı dinledikten sonra El Camino'yu yılın en iyi 50 albümü listeme almıştım bile. Albüm için büyük beklentiler var ama bunların hepsini Salı günü albüm çıktıktan sonra yazacağım.
Herkese iyi haftalar!



1.12.11

NME Awards Oylamaları Başladı



29 Şubat 2012'de gerçekleşecek NME Awards için oylamalar site üzerinden başladı. NME 6 daldaki ödüller için soruları bize yöneltiyor. Adaylarınızı girip, bir sonraki sayfadaki soruyu cevapladığınız zaman, ödül gecesi için bilet kazanma şansınız da oluyor.
"En kötü grup" dalını acımasız bulduğum için o dalda oy vermedim. En iyi İngiliz grup adayımı tahmin edersiniz herhalde :) Wild Beasts!
Adaylarınızı girerken doğru yazdığınızdan emin olun, aksi takdirde oylar sayılmıyormuş.
Bir de "Who is the hottest man/woman in music?" diye geyik bir soru da sormuşlar. Brandon Flowers, Ed MacFarlene, Hayden Thorpe gibi isimler varken Andy Sixx'in 1 numarada olması pek normal gelmedi bana, siz ne dersiniz?