21.12.09

Already Famous-Vogue US

I love this editorial! Some of the music groups that I love with model Sasha Pivovarova for Vogue US. Spring clothes of Jil Sander, Balmain, Bottega Veneta, Gucci, Celine, Burberry, Rochas, Balenciaga, Lanvin, Louis Vuitton, Givenchy, Yves Saint Laurent and Nina Ricci.
Really lovely shots by Steven Meisel.


Sevdiğim grupların elemanlarını böyle bir editoryalde hemde üstlerinde baharın tazeliğini taşıyan kıyafetlerle görünce şu kış gününde bile içim açıldı. Steven Meisel Vogue Us Ocak sayısı için inanılmaz eğlenceli kareler çekmiş. Sasha Pivovarova ile kamera karşısına geçenler: Adam Green, Mika, Golden Silvers, MGMT, The Horrors, Chester French(oleeey) ve Beirut.


Jil Sander, Balmain, Bottega Veneta, Gucci, Celine, Burberry, Rochas, Balenciaga, Lanvin, Louis Vuitton, Givenchy, Yves Saint Laurent ve Nina Ricci'nin s/s 2010 parçalarından bazılarını da görme şansına erişiyoruz bu sayede.


Buyrun sizinde gözünüz gönlünüz açılsın:












































































14.12.09

Nando's - Peri peri mmm



Aslında bugünkü niyetim galatamoda'nın son gününe yetişmek ne var ne yok diye bakmaktı ama dışarı çıktığımda dondurucu soğuğun yüzüme çarpmasıyla fikrimi değiştirmek zorunda kaldım. Saat 3'e yaklaştığında iyice acıkmaya başlamıştım ve uzun zamandır methini duyduğum ama gitmediğim Nando's'u denemeye karar verdik.

Cevahir alışveriş merkezi'nin en üst katında kapanan pizza hut'ın yerine açılmış Nando's.
Afrika'nın peri peri sosu kullanılarak portekiz usulü pişirilen tavuklarıyla ünlü olan Nando's'ta bizi gerçekten güleryüzlü bir ekip karşıladı.
Ahşap duvar ve masaların yer aldığı restoranda, orta tavanda kullanılan kırmızı biber şeklindeki lambalar mekana ayrı bi güzellik katmış. bir tanesini alıp eve götürmeyi çok isterdim :)

Masamıza oturunca "buraya ilk gelişiniz mi?" sorusuna "evet" cevabını alınca garson bize soslar ve tavuk hakkında bazı bilgiler verip yardımcı oldu.

Lemon & herb, medium, hot ve extra hot olmak üzere acı derecelerine göre ayrılmış dört farklı sostan birini seçerek tavuğunuzu istiyorsunuz. Çok acı olabilir düşüncesiyle başlangıç için medium'u seçtik ama daha sonra masada bulunan hot sosu denedim. Acı sevenler için cidden harikaymış onu anladım.aldığınız tavuğun yanına 2 yan ürün seçebiliyorsunuz. Cola, sprite tarzı gazlı içecekleri seçerseniz sınırsız içebiliyorsunuz. Biz madeira red(sprite ve nar karışımı) ve lemon drop'u(sprite, limon,vanilya) tercih ettik içecek olarak. Garsonun söylediğine göre meyveler taze olarak Güney Afrika'dan getirtiliyormuş.

Bu arada en çok tercih edilen nando's klasikleri olan çeyrek ya da yarım tavukmuş, biz çeyrek istedik ama bir dahaki sefere aynı siparişi vericeğimi sanmıyorum. Kemiksiz bir tavuğu tercih ederim. Özellikle bana tavuğun en kemikli yeri gelmişti yemesi baya sinir bozucu oluyor haliyle.

Servis hızının harika olduğunu söylemeliyim. Çok bekleyebileceğimizi düşünmüştük ama siparişimiz gerçekten kısa sürede önümüzdeydi.

Tam kalkarken yan masamızdaki sipariş dikkatimizi çekti. masanın üstünde dikey duran bir şiş vardı, gerçekten farklı ve başarılı bir sunumdu.

Güzel bir lezzeti tatmış olarak bir dahaki sefere buluşmak üzere nando's'tan ayrıldık.







* 6 Ocak 2010'da gelen edit: Sevgili Nando's ekibi yazımı okuduktan sonra iletişim bilgilerimi istedi ve bana 1 adet güzel soslarından, nando's tavuk fırçası, nando's kitapçıkları ve blogdaki yazıma dair çok güzel bir mektup gönderdi. Bende onlara bu ince davranışları için teşekkür ediyorum :)

13.12.09

Popülerliğine rağmen onu sevmek.



Sanırım ilk Harry Potter kitabını okuduğumda 12 yaşındaydım. 4. kitaptan sonrasını sadece seriye başladığım için okudum ama şu an hatırlıyorum desem yalan olur. 3. kitapta Cedric Diggory'yle tanışmış ve Harry Potter and the Order of the Phoenix'te onu kaybetmiştik. Karakteri o kadar sevmiştim ki, ölümüne neredeyse ağlayacaktım(yaş 15 falan sanırım, normal yani). Filmde kafamda yarattığım Cedric'e çok yakın birini bulmuştum ve ismini bi yere not almıştım, onu kaybetmemeliydim.
Daha sonra "How to be" ve "Little ashes" geldi ama internette bile bulmak zordu o filmleri. İyi ki Twilight furyasından önce gelmişti o filmler çünkü gerçek performansı ordaydı, soğuk ve ölü Edward'da değil.
Derken Twilight sayesinde her yer "Edward bite me" diye çığıran kızlarla doldu. Paparazziler sürekli onun peşindeydi. Film çekimlerini kızlar basıyordu ve adamın ne zaman nefes alabildiğini merak etmeye başlamıştım. Sanırım Twilight furyası sürdükçe bu böyle devam edecek.
Sadece Twilight'taki sadık, korumacı, aşık Edward karakterine hasta olan kızlar diğer iki filmi sevmemişlerdir belki. Nasıl olsa ikiside düşük bütçeli bağımsız filmler ve Rob'un canlandırdığı sıradışı karakterler var ortada. (Laf aramızda evet tipi şu anki kadar çekici değil.)
Etrafında bir sürü deli olan(hatta terapisti bile normal değil) Arthur bir tür bunalım ve boşlukta hissediyor kendini. Zaten öyle anne babaya göre onunda normal olması beklenemezdi. Mimikleri, o harika Brit aksanıyla beni benden alıyor. Bu filmi izlemişseniz eğer, mutlaka onu bir komedi filminde görmek istemişsinizdir. En azından ben cidden ilerde bir sürü komedi filminde onu görmek istiyorum.


Dali'nin hayatının anlatıldığı "Little Ashes"da ise Javier Beltran'la süper bir ikili olmuşlar ve gençlikten ileriki yaşlara kadar olan bölümleri tek kelimeyle harika oynamışlar. Film bütün olarak zaten çok güzel. Müzikler, İspanyol aksanlı İngilizce, zamanın kıyafetleri, Dali'nin sayko tavırları, Federica Garcia Lorca'nın şiirleri... Hepsi o kadar güzel ki.

Yeniden böyle düşük bütçeli bir filmde oynamasını bayağı bekleriz herhalde. En azından bir 10 yıl Hollywood suyunu çıkarır ama umarım Remember Me'den sonra onu biraz daha farklı rollerde görebiliriz.
Ayrıca, adamın bu kadar ünlü olmasına rağmen röportajlarındaki utangaç tavırları, sanki o ortama rastgele düşmüş gibi şaşkın halleri cidden çok samimi geliyor.
Demem o ki, popüler de olsa, bütün dünya peşinde de dolansa ilerde çok daha farklı bir yerde olacağını hissediyorum. Takipteyim.


30.9.09

Filmekimi başlıyor!

17-25 ekim arasında sürecek, g-mall ve emek'te gösterilicek festival filmleri arasından 6 tanesine zamanım olursa gitmek istiyorum.

Steven Soderbergh bu festivalde 3 filmle karşımıza çıkıyor, The Informant, Che Part One: The Argentine ve Che Part Two: Guerilla. Bu üç filmde gerçekten festivalin önemli yapımlarından bence. Informant'ta Matt Damon'ın başrolde olması ve George Clooney'nin yürütücü yapımcı olarak yer alması bu filmin popüleritesini arttırıyordur izleyicilerin gözünde.

Che'yi ise çok beğendiğim Benicio Del Toro canlandırmış ve yapımda da rolü Soderbergh'le paylaşmışlar, özellikle ilgi alanına girenlerin görmesi gerekiceği bir film olduğunu düşünüyorum :)

Merak ettiğim diğer filmler London River, Ne Te Retourne Pas, Five Minutes of Heaven, A Serious Man ve Polytechnique.

Unutmayın, biletler 3 ekim'de satışa çıkıyor, özellikle haftaiçi gidilicek filmler için elinizi çabuk tutmanız iyi olur :)

daha fazlası için buyrun:
http://www.iksv.org/filmekimi_2009/index.asp

9.6.09

Efes Pilsen One Love Festival 2009

Bu yıl 9.su düzenlenecek One Love'da beni en çok heyecanlandıran isim Klaxons, Zero 7 ve Starsailor.
Starsailor'ın Keane'le birlikte başka bir festivalde olacağı söyleniyordu ama son anda Efes line-up'ına katıldı. İyi de oldu bence :) James Walsh'un harika sesi Santral semalarında yankılanırken orada olmak güzel olacak.
Klaxons'ın "Gravity's Rainbow" ve "Golden Skans"i söylemesini sabırsızlıkla bekliyorum daha şimdiden! 
Bora Uzer'i, bende hayal kırıklığı yaratan albümünden sonra ilk defa dinleyeceğim. Dudaktan Dudağa haricinde çok fazla etkili şarkısı yok, malesef. Yine de albüm dışı şarkılarla herkesi coşturacaktır orası kesin.
20 haziran gelsin, müziğe doyalım :)