18 Kasım 2008'de, blogumun 2. postunda I Blame Coco'dan bahsetmiş ve hakkında güzel şeyler duymuştum. Onun hisli vokalini gerçekten sevmiştim ve uzun zamandır onun yapacaklarını bekliyordum. Ne de olsa Island Records'la 6 albümlük anlaşması var, az olay değil!
Şubat'ta Robyn ve I Blame Coco ortaklığı "Caesar" geldi, e haliyle albüm için beklentilerimde artmış oldu. Daha önce dinlediğim I Blame Coco kayıtlarından farklı olarak güçlü bir pop şarkısı olmuş Caesar. Artık albüm gelsede yazsam diyorum ama bu videoyu geçte olsa paylaşmak istedim. Hala duymayan, bilmeyen varsa daha çok duyacağınıza eminim :)
Reset! 19. sayıda yazdığım I Blame Coco yazısı onun hakkında ufak bir bilgi verebilir. Şuraya tıklayarak ulaşabilirsiniz.
I wrote about I Blame Coco in 2008, second post of my blog. I heard good things about that group and loved Coco's soulful voice. I've been waiting to hear something about that group. After all they have six album contract with Island Records, cool ha?
1st of Feb single "Caesar" (feat. Robyn) released and my expactations about forthcoming album is increased so much. This is different from other records that we hear before that from IBC, its like powerful pop sound more than reggae. I wanted to write more about them but have to wait for album. So, stay in tune we'll be hear more about them, I'm sure :)
And did u see how stylish she is?
30.4.10
Stay in tune for I Blame Coco
Neler varmış:
i blame coco,
indie,
island records,
music,
pop,
reset,
robyn,
video
21.4.10
Yeni Sinema Günleri
Dün Emek'le ilgili haberi paylaştıktan sonra gazetede okuduğum küçücük bir habere de yer vermek istedim.
Bir grup sinemacının bir araya geldiği "Yeni Sinema Hareketi" Türk filmlerinin hak ettiği ilgiyi görmesi, seyirciyle buluşması ve daha çok izlenebilmesi için kurulmuş. İlk projeleri "Yeni Sinema Günleri" kısa süre önce seyircisi olmadığı gerekçesiyle kapanan Ortaköy Feriye Sineması'nda yapılacak.
23 Nisan-9 Mayıs arasında yapılacak sinema günlerinin biletlerine Feriye Sineması gişesinden ulaşılabilir.
İzleyiciler olarak bizimde buna karşı duyarlı olmamız ve gereken ilgiyi göstermemiz gerekir diye düşünüyorum. Vizyonda kaçırdığınız bir sürü başarılı Türk filmini izlemek için güzel bir fırsat.
Sinema günlerinin programı için şu adrese göz atabilirsiniz:
http://www.yenisinemahareketi.com/
Feriye'de sinema öncesi Ortaköy'de kahve keyfi, sonrasında güzel filmler izlemek gibisi olabilir mi? :) Haydi herkes Feriye'ye!
Facebook sayfasından da takip edebilirsiniz kendilerini : Yeni Sinema Hareketi
Neler varmış:
citylife,
feriye sineması,
movies,
sinema,
Türk Filmleri,
yeni sinema hareketi
20.4.10
Emek Sineması Yıkılmasın!
Bu sene İstanbul Film Festivali'nin kuşkusuz en büyük eksiklerinden biri Emek Sineması'nn olmamasıydı.
O daracık sokakta bekleşmeler, bilet için kuyruklara girmeler de yoktu orda.
Biraz eskimişti belki ama hafif bir makyajla çok da güzel görünebilirdi. Oysa birileri diyor ki "Aman canım ne gerek var bunlara? Eskimiş hadi atalım! Oraya kocaman bir alışveriş merkezi çok şık durur."
Ya nasıl da güzel olur ama Beyoğlu'nun ortasında diğerlerinden bir kopya. Zaten her yerde fazlasıyla varken çok mu gerekliydi oraya da bir klon yapıştırmak?
Lizard Queen'in blogundaki linki görünce bende paylaşmak istedim.
Eğer eskimiş bazı şeylerin sizin için hala değeri varsa, bir imzanızı atın-eksik kalmayın.
O daracık sokakta bekleşmeler, bilet için kuyruklara girmeler de yoktu orda.
Biraz eskimişti belki ama hafif bir makyajla çok da güzel görünebilirdi. Oysa birileri diyor ki "Aman canım ne gerek var bunlara? Eskimiş hadi atalım! Oraya kocaman bir alışveriş merkezi çok şık durur."
Ya nasıl da güzel olur ama Beyoğlu'nun ortasında diğerlerinden bir kopya. Zaten her yerde fazlasıyla varken çok mu gerekliydi oraya da bir klon yapıştırmak?
Lizard Queen'in blogundaki linki görünce bende paylaşmak istedim.
Eğer eskimiş bazı şeylerin sizin için hala değeri varsa, bir imzanızı atın-eksik kalmayın.
foto: via flickr by roloff
Neler varmış:
emek sineması,
movies,
sinema
8.4.10
Günün Festival Filmi
Müzikle sinemanın birleşimi beni her zaman büyüler. Bazen bir filmden çıkar ve hemen orada çalan şarkıları aramaya başlarsınız, filmde o derece etkisi olmuştur. Bazı filmler ise müziği konu edinir kendine. Hele o filmde çağımızın 3 farklı jenerasyonundan 3 iyi gitarist varsa o film bence tadından yenmez.
İstanbul Film Festivali kapsamında bu kez gittiğim film "It Might Get Loud(Gürültü Ustaları)".
Daha önceki postumda "Kuzey Işıkları Altında White Stripes"a gittiğimi anlatmıştım, onun verdiği zevkle bu filme de büyük bir heyecanla gittim, elektro gitar çalan kuzenimi de yanıma alarak tabii.
Jack White bir kereste parçasının üstünde en ilkel şekilde yapılabilecek gitarı yapıp slide çalıyor ve filmimiz harika bir başlangıç yapıyor.
Devamında Jimmy Page, The Edge ve Jack White bir araya gelerek gitar tecrübelerini paylaşıyorlar.
Jimmy Page için ne söylesek az. Rock'n'roll tarihini değiştiren şahane gitarist, söz yazarı ve besteci.
Lisede resim okuması, hep sanatla iç içe olması, mütevazi tavırları çok hoşuma gitti. Onun yaptıklarını bilmeden, hiç fikriniz olmadan o filme gitseniz bile ona saygı duyacağınızdan eminim.
Jimmy Page'den sonraki jenerasyonun filmdeki temsilcisi U2'dan The Edge'di. Açıkçası U2'yu pek sevdiğimi söyleyemem, filmi izledikten sonra da duyglarımda değişen birşey olmadı. The Edge'in olayı riff'ler ve efektler. Teknolojiden yararlanmayı sevdiğini o da söylüyor. Filmi izlerken Edge'in yerine Kirk Hammett ya da Tom Morello olsaydı diye düşündüm. Çıktığımızda aynı şeyi kuzenimde söyledi: "Edge'in olması çok gereksiz olmuş".
Bu iki büyük ve daha tecrübeli isime rağmen bence filmde Jack White eskiye olan saygısı, blues sevgisi ve duruşuyla daha ön plana çıkıyor. Müziğini yaparken zorlukları, uğraşmayı seviyor. Hala eski gitarlarını kullanıyor. Ruhunu gitarının tellerinin arasına sıkıştırıyor ve bizi White Stripes'la, The Raconteurs'la ve The Dead Weather'la mest etmeyi başarıyor.
60'lar, Led Zeppelin, rock gibi kavramlar metabolizmanızda bir etki yaratıyorsa, gidin ve bu filmi izleyin!
Neler varmış:
gitar,
iksv,
jack white,
jimmy page,
movies,
sinema
7.4.10
She & Him
Matt Ward'la birlikte 2008 yılından beri She&Him gibi şahane cici bir olaya imza atmaktalar. İlk albümlerini dinlemediyseniz önce bir warm-up için sizi "Volume One"a davet edelim.
Ardından şu videoyu izleyin ve bu ikilinin sizler için yaptığı "Volume Two"ya atlayım derim.
Hazır bahar gelmiş, çiçekler açmışken kulağınızda Zoeey'nin sesi sizde onunla birlikte ritm tutun.
Woah-oh-oh, well alright
It's okay, It's okay
We all get the slip sometiimes everyday
I'll just keep it to myself in the sun, in the suun
I love her acting, her style, her attitudes and her musical face. Oh look how adorable Zooey is. Matt Ward and Zooey is doing something really naive and pretty. Duo’s first album Volume One released in 2008 and I listened them a lot that year. Now Volume 2 has released! Yay! Release dates: 17 march Japan, 23 march USA and 5 april UK.
Stay in tune folks :)
Neler varmış:
indie,
music,
pop,
she and him,
video,
volume two
Love Yourself
I’m short and not a skinny person, maybe have to lose 3-4 kilos should be nice. But I don’t hate my body, this is a gift from God. We have to protect our bodies and care of it. Most important, we learn to love it, all the way we are. Plus, we shouldn’t forget that we’re lucky for able to see, taste, feel and speak.
Even if you’re skinny or fat, short or tall… don’t obsessed to your apperance and try to do good things in your life.
So.. this editorial from V Mag tells us: “V Love U Just The Way U R”
Kısa boyluyum, zayıfta değilim- aşırı zayıf hiç olmadım. Belki 3-4 kilo verirsem fena olmaz. Buna rağmen vücudumdan nefret etmiyorum, çünkü bu Allah’ın bize hediyesi. Onu korumalı ve her zaman iyi bakmalıyız. Herşeyden önce her halimizle vücudumuzu sevmeyi öğrenmeliyiz. Ayrıca görebildiğimiz, tadabildiğimiz, hissedebildiğimiz, konuşabildiğimiz için şanslı olduğumuzu da unutmamalıyız. Çok mu toz pembe geliyor bunlar size?
Zayıf ya da şişman, uzun ya da kısa ne olursanız olun ama görüntünüze fazla takılmadan dünyada iyi şeyler yapabilmeye bakın.
V Mag’in bu editoryali bana göre bunları anlatıyor ve diyor ki “”V Love U Just The Way U R”.
Even if you’re skinny or fat, short or tall… don’t obsessed to your apperance and try to do good things in your life.
So.. this editorial from V Mag tells us: “V Love U Just The Way U R”
Kısa boyluyum, zayıfta değilim- aşırı zayıf hiç olmadım. Belki 3-4 kilo verirsem fena olmaz. Buna rağmen vücudumdan nefret etmiyorum, çünkü bu Allah’ın bize hediyesi. Onu korumalı ve her zaman iyi bakmalıyız. Herşeyden önce her halimizle vücudumuzu sevmeyi öğrenmeliyiz. Ayrıca görebildiğimiz, tadabildiğimiz, hissedebildiğimiz, konuşabildiğimiz için şanslı olduğumuzu da unutmamalıyız. Çok mu toz pembe geliyor bunlar size?
Zayıf ya da şişman, uzun ya da kısa ne olursanız olun ama görüntünüze fazla takılmadan dünyada iyi şeyler yapabilmeye bakın.
V Mag’in bu editoryali bana göre bunları anlatıyor ve diyor ki “”V Love U Just The Way U R”.
Neler varmış:
editorial,
fashion,
inner peace,
love your body,
moda,
v mag
5.4.10
Günün festival filmi
Dün Whip It'le festival açılışını yaptım. Drew Barrymore'a bayılan biri olarak ilk yönetmenlik deneyimini kaçırmak istemezdim. Gerçekten komik ve eğlenceli bir film çıkarmış ortaya, ki benim açımdan ondan beklenen birşeydi. Bu saatten sonra Whip It'e bilet bulmanız pek olası değil ama ne yapın edin bu filmi izleyin.
Günün festival filmi ise "Kuzey Işıkları Altında White Stripes". Tabiii ki onların hayranıyım. Ölmeden önce canlı performanslarını izlemek istediğim gruplar arasındalar.
Küçük yerlerde verdikleri sürpriz konserler ve hayatlarıyla ilgili ipuçlarını içeren görüntülerle dolu bir filmmiş.
Bugün izleyip göreceğim :)
Günün festival filmi ise "Kuzey Işıkları Altında White Stripes". Tabiii ki onların hayranıyım. Ölmeden önce canlı performanslarını izlemek istediğim gruplar arasındalar.
Küçük yerlerde verdikleri sürpriz konserler ve hayatlarıyla ilgili ipuçlarını içeren görüntülerle dolu bir filmmiş.
Bugün izleyip göreceğim :)
Subscribe to:
Posts (Atom)