31.1.13

Iron and Wine - Lovers' Revolution


Iron & Wine'ın 16 Nisan'da yayınlanacak Ghost on Ghost albümünden ilk şarkı yayınlandı.
Lovers' Revolution'a göre bir değerlendirme yapmak gerekirse, Sam Beam jazz'a doğru kaymış gibi görünüyor diyebiliriz.

İkinci br şarkıya kadar, şarkı isimlerine bakıp tahminlerde bulunalım mı?

1. “Caught in the Briars”
2. “The Desert Babbler”
3. “Joy”
4. “Low Light Buddy of Mine”
5. “Graces for Saints and Ramblers”
6. “Grass Windows”
7. “Singers and the Endless Song”
8. “Sundown (Back in the Briars)”
9. “Winter Prayers”
10. “New Mexico’s No Breeze”
11. “Lovers’ Revolution”
12. “Baby Center Stage”

 

10.1.13

2013'te çıkacak albümler



Yıl sonunda iyi bir arşive sahip olmak için, unutmamak için, Facebook sayfamda "2013'te çıkacak albümler" diye bir galeri oluşturdum. Haber aldıkça yenileri ekleyeceğim. İsterseniz siz de albüme ekleme yapabilirsiniz. Aklınızda olsun diye linki de vereyim, buyrunuz: www.facebook.com/octopusmind


9.1.13

Morrissey - Action Is My Middle Name



Morrissey, ertelediği Amerika turnesine devam ediyor. Konserlerden önce dün akşam, kendisini tekrar hatırlatmak için David Letterman'ın konuğu oldu. Yaklaşık bir sene önce BBC Radio'da duyduğumuz ve ara sıra konserlerinde de söylediği "Action Is My Middle Name"i seslendirdi. Onun yeni canlı performansları heyecan veriyor ama keşke David Bowie'nin güzel albüm haberi gibi bir gün ondan da yeni bir albüm haberi alsak... Keşke.



Biting my initials into your neck
You are my possession, you don't realise yet

Am I moving too fast for you?
Am I beginning to confuse you?

Action is my middle name
I can't waste time any more
Everybody has a date with an undertaker
A date that they cannot break

Tongue against tongue and we've only just begun
Could I interest you in hours of fun?

Am I moving too fast for you?
Am I beginning to confuse you?

Action is my middle name
I can't waste time any more
Everybody has a date with an undertaker
A date that they cannot break

Am I moving too fast?
Am I moving too fast?
Am I moving too fast for you?

Action is my middle name
I can't waste time any more
Everybody has a date with an undertaker
A date that they cannot break

Action is my middle name
I can't waste time any more

8.1.13

8 Ocak hediyesi

İnsan kendi doğum gününde başkalarına hediye verir mi? Söz konusu David Bowie olunca, oluyormuş.  Bugün 66 yaşına basan Bowie, en güzel hediyeyi uzun zamandır beklediği hayranlarına verdi. "Where are we now?" dedi. Sahi, sen nerelerdeydin Bowie?

Bugün ELLE.com.tr'de Bowie'yle ilgili yazarken, aslında onunla ilgili anlatacak çok fazla şey olduğunu düşündüm. Şunu da yazsam, bunu da yazsam derken sitenin formatından uzaklaşacaktım, o yüzden kısa tuttum. bknz. İyi ki doğdun David Bowie!

David Bowie'nin oynadığı ilk filmlerden "The Man Who Fell To Earth"'ün
sahnelerinden oluşturulan bir kolaj.


Müzik hayatımdaki en önemli şeylerden biri olsa da, Bowie'yle tanışmam onun egzantrik fotoğrafları sayesinde oldu. Ziggy Stardust'ı gördüğümde "Bu kim? Bu giydiklerini nereden bulmuş? Hem de 70'lerde!" diye şaşırdığımı hatırlıyorum. O zaman ne Lady Gaga var piyasada ne Madonna. Üstelik androjen yapısıyla bir kadın kıyafetini de gayet başarılı bir şekilde taşıyordu. Sonra diğer fotoğraflarına da baktığımda, adamın sadece 70'lerde onlarca farklı karaktere büründüğünü gördüm. Kıyafetler onu değil, o kıyafetleri giyiyor ve bir şekilde içindeki yaratıcılığı müziği haricinde dış görünüşüne de yansıtıyordu. Zamanına göre ne kadar da ileri görüşlü ve her şeyden öte, cesur bir insan olduğunu kanıtlıyordu her seferinde.

O yıllarda fark edilmese de, Bowie'nin teatral kostümleri sonraki yıllarda moda tasarımcılarının ve stylist'lerin ilham kaynağı haline geldi. Thin White Duke, Ziggy Stardust, Aladdin Sane gibi Bowie'nin farklı kişiliklerinden esinlenerek moda dergilerinde sayfalarca editöryaller, kapaklar yapıldı ve hala da yapılmaya devam ediliyor. Bir de şimdi göklere çıkarılan Lady Gaga'dan yıllar yıllar önce, cinsiyet ayrımını ortadan kaldıran isim o olmuştu. Sonradan "Hayatımda yaptığım en saçma açıklamaydı" dese de, biseksüel olduğunu açıklaması da, yaşadığı dönem açısından çok önemliydi.

David Bowie kılığında Kate Moss.
Solda Vogue Paris Aralık 2011, sağda British Vogue Mayıs 2003.


Peki onu özel kılan sadece giydiği şeyler miydi? Glam rock'tan hard rock'a koşan, elektronik müziği bile deneyen ama bunları yaparken hep kendi stiliyle yapan bir insan olduğu için özel. Yıllar geçmesine rağmen aradaki mesafeyi koruyan ve sanatın her dalında (oyunculuk haricinde, bir ara müziği bırakıp sadece resim yapmak istediği söylemişti) yaptığı her işle başarılı olan bir insan olduğu için özel. Bir de bazı sözleri var ki, dünyanın en büyük starlarından biri olmasına rağmen, bunu söylediği için özel.

"I'm always amazed that people take what I say seriously. I don't even take what I am seriously."



4.1.13

Hurts - Miracle



Miles Kane'den sonra, bugün yeni bir şarkı da Hurts'ten geldi. BBC Radio 1'da görücüye çıkarttıkları yeni şarkıları "Miracle", yaklaşan albüm "Excile"ın habercisi. Hurts'ün en büyük özelliği gerçekten ilk dinleyişten itibaren akılda kalıcı şarkılara sahip olmaları. Miracle da bunlardan biri. Mart ayında çıkacak albümde neler olduğunu merakla bekliyorum.


 

3.1.13

Miles Kane - Give Up



Miles Kane'den yeni şarkı "Give Up". Sanırım Kane, hızlı bir dönüş yapacak.



2.1.13

2012'nin en iyi albümleri

Hani bazen insanlar "20.. benim senem olacak" türünden şeyler söylerler ya, 2012 benim için kendimi "çok şanslı hissettiğim" bir yıl olarak geçti. Kariyerimdeki süper gelişmeler, etrafımdaki güzel insanlar, yeni yerler, ailemdeki insanların sağlığı ve sevdiğim şeyleri yapmak böyle hissetmeme sebep oldu. Bütün bunlar olurken, bu kez işim nedeniyle bloga zaman ayıramamak beni üzdü ama bu bir yıl içerisinde bir şey dinlemediğim anlamına da gelmiyor :) Müzik anlamında her şeyden önce, hayatımın en güzel anlarını Morrissey konserinde yaşadım. Unutulmayacak konserlerimin arasında bir numarada kendisi :)

Dördüncü kez yaptığım "-bence- yılın en iyileri" listesinde bu kez, biraz da kısıtlı zaman yüzünden ilk beş hakkında birkaç cümle yazıp, diğerlerini listeliyorum. Bir de Youtube ya da Soundcloud linki vermektense bu kez her albümden bir şarkı seçip Grooveshark'da liste haline getirdim, yazının hemen altında :)

Çok geç kalmama rağmen, bu listeyi hazırlamadan önce özellikle blogların ve sitelerin listelerine bakmadım. O sırada ben de bizim web sitesi için yıl sonu listeleri hazırlığındaydım bknz. 2012'nin enleri (via ELLE). Diğerlerinde neler olduğunu ve yıl içinde neler kaçırdığımı da merak ediyorum bir yandan. Peki sizin 2012'de en sevdiğiniz albümler hangileri oldu?


2012'nin en iyi albümleri by Manolya Fikri on Grooveshark


50. Choir of Young Believers - Rhine Gold








49. First Aid Kit - The Lion's Roar








48. Niki & The Dove - Instinct








47. The Cribs In The Belly of the Brazen Bull








46. Grimes - Visions








45. Animal Collective - Centipede Hz.








44. Gossip - A Joyful Noise








43. Marina & The Diamonds - Electra Heart








42. Lana Del Rey - Born To Die








41. Ty Segall - Twins








40. Echo Lake - Wild Peace








39. Hot Chip - In Our Heads








38. DIIV - Oshin








37. Jake Bugg - Jake Bugg








36. Bat For Lashes - The Haunted Man








35. Spector - Enjoy It While It Lasts








34. Sharon Van Etten - Tramp








33. Norah Jones - Little Broken Hearts








32. The Avett Brothers - The Carpenter








31. Best Coast - The Only Place








30. The Shins - Port of Morrow








29. Wild Nothing - Nocturne








28. Chromatics - Kill for Love








27. Tennis - Young & Old








26. Madness - Oui Oui, Si Si, Ja Ja, Da Da








25. Two Door Cinema Club - Beacon








24. Cat Power - Sun








23. Lemonade - Diver








22. Bloc Party - Four








21. The Walkmen - Heaven








20. Twin Shadow - Confess








19. Perfume Genius - Put Your Back N 2 It








18. Ellie Goulding - Halycon








17. Passion Pit - Gossamer








16. Jessie Ware - Devotion








15. Tanlines - Mixed Emotions








14. M.Ward - A Wasteland Companion








13. Frank Ocean - Channel Orange








12. The Killers - Battle Born








11. Miike Snow - Happy To You








10. Eugene McGuinness - The Invitation to The Voyage








9. Beach House - Bloom








8. Grizzly Bear - Shields








7. Mumford & Sons - Babel








6. Paul Banks - Banks








5. The Twilight Sad - No One Can Ever Know














Grubun müziğini "acının tutkulu hali" diye tanımlayabiliriz belki de. James Graham'ı canlı dinlediğim için şanslı hissediyorum kendimi.

4. Jack White - Blunderbuss














Şu hayatta en üzüldüğüm şeylerden biri The White Stripes'ın dağılması olsa da, bir şekilde hala Jack White'ı dinleyebildiğimiz için mutlu hissediyorum. Müzik dünyasının dahilerinden olan White'ın ilk solo albümü yine melodik riff'lerin dibine kadar hissedildiği ve Jack White'ın ilişkiler hakkında bağırıp çağırdığı şahane bir albüm.

3. The xx - Coexist














İlk albümlerinde yakaladıkları minimal stille beni kalbimden vuran The xx, yine muhteşem ikili vokaller, az enstruman çok duyguyla yoluna devam ediyor. Hep de bunu yapmaya devam etsinler.

2. The Maccabees - Given to the Wild














2011'in sonlarında iyi ki canlı izledik dediğim gruplardan The Maccabees, yılın ilk günlerinde çıkardığı albümle, farklı bir yöne giren sound'larıyla beni hem şaşırttı hem de kendilerine hayran bıraktı.

1. The Vaccines - Come of Age














The Vaccines, ikinci albümü Come of Age'i yayınladığında, ben daha ilk albüme doyamamıştım bile. İki yıldır bir arada çalan yepyeni bir grup için iki seneye iki şahane albüm sığdırmak kolay iş değil. Kolayca dile takılan, ritmi hiç düşmeyen ve grubun ileride klasik haline gelebilecek şarkılarına sahip bir albüm Come of Age.