Cumartesiden pazara geçiyoruz, 1'in yerine 2'yi koyuyoruz diye yapılan kutlamalara pek anlam veremem. Değişen günler ve rakamlar sadece ama güzel şeyler dilemekten de geri kalmam :)
Benim için hayatımdaki en zor yıldı. Umarım hepimiz için geçen seneleri aratmayacak güzellikte bir yeni yıl olur. Unutamayacağımız konserleri izleyebileceğimiz, enfes albümler dinleyeceğimiz, sevip sevileceğimiz, kariyerimizde istediğimiz sıçramaları yapacağımız - her şeyden önemlisi hastalıktan uzak ve çok mutlu bir yıl diliyorum hepinize!
Yılın son iş gününde, yeni yıl dileklerine en güzel son böyle tatlı bir videoyla olur ancak. Joseph Gordon-Levitt ve Zooey Deschanel'den geliyor: "What Are You Doing New Year's Eve?" (Orjinali Nancy Wilson'a ait)
30.12.11
21.12.11
Eugene McGuinness - Thunderbolt
Üçüncü albümünü çıkarmaya hazırlanan, Miles Kane gillerden-Eugene Mcguinnes, yeni albümden ikinci single'ı Thunderbolt'u yayınladı. Şarkıya facebook üzerinden (aşağıdaki görsele tıklayarak) ulaşabilirsiniz. Ekim'de albümden gelen ilk single Lion'ı da henüz dinlemediyseniz sizi şuraya alalım.
Neler varmış:
eugene mcguinness,
new single,
thunderbolt,
yeni
15.12.11
Lana Del Rey - Born To Die
Lana Del Rey, daha albümü çıkmadan bu senenin en çok konuşulan kadın vokallerinden biri oldu. Video Games şarkısını Coldplay de dahil olmak üzere o kadar çok grup coverladı ki, bir bizim diyardakiler yapmadı-o derece. Müzik haricinde estetik operasyonları da bloglara malzeme oldu. "Şok, şok, şok! İşte Lana'nın botokslanmadan önceki hali!" diye prim yapan siteler de olmadı değil. Twitter'dan gördüğüm kadarıyla bizim erkekler de bayağı bir hayranlar kızımıza. Çok havalı zaten, ona diyecek bir şey yok.
2010'da yayınladığı Kill Kill EP'si beni pek sarmamıştı ama ekim ayından beri yayınladığı şarkıları hep repeat'e aldım. Born To Die ise yaklaşık bir haftadır youtube'da audio olarak yayınlanıyordu. Şarkıyı gerçekten çok sevdim ve klibini merak etmeye başlamıştım. Gel-gitli, klişe bir aşk hikayesi gibi görünse de (ki öyle) görüntüler ve Lana'nın yarattığı stil çok başarılı. Bazı insanlar bu stil olayını çok ciddiye almayabilir, hatta "İyi müzik yapıyorsa, bunlara gerek yok" diyebilir ama işin öyle olmadığını düşünüyorum. Yarattığınız stil de, müziğinizi yansıtan en önemli öğelerden biri. O yüzdendir ki, klibi biraz fazla beğendim. Ayrıca, 15 dakikada 1000 küsur like aldı youtube'da, nasıl bir çılgınlık geliyor düşünün artık. Bu arada onu şişirilmiş bir balon olarak görenler de var ama milyoner bir babası varken kimseyi tavlamasına gerek yok. Sadece işlerini daha kolay halledebilir bu sayede.
Bir yandan da moda blogumuza yazılar hazırlarken, bu klibi görmek güzel oldu. Ama bende kafa karışıklığı da yarattı, "Oraya mı yazsam, buraya mı?". Bu aralar kulağımda bir albüm dinleyip onu özümsemeye çalışırken; bir yandan da haftaya yapacağımız çekim, moda yazıları, defile görüntüleri ve aklıma gelen projelerle multi-tasking olayının canlı kanıtı olarak yaşıyorum. Blogu biraz boşluyorum gibi görünse de, facebook ve twitter'dan sürekli bir şeyler paylaşmaya çalışıyorum, bilginize :)
Neler varmış:
born to die,
lana del rey,
video
11.12.11
Virginia Angus Izgara & Kasap
Teyzem bir gün Tahtakale'de dolaşırken, açlıktan bayılmak üzere olduğunda, karşısına çıkan ilk yer Virginia Angus olmuş. O gün yediklerini bize anlata anlata bitirememişti. Bu hafta Kapalıçarşı'ya uğradığımızda, oraya gitmek farz oldu. Mercan'daki (Mısır Çarşısı'nın Tahtakale tarafındaki kapısına yakın) yeri bulmak için bayağı bir yol gittik. Tahtakale'nin o keşmekeşinde sıcacık ve tertemiz bir yerle karşılaşmak epey güzel bir şey. Zaten işletmeci ve çalışanları çok şeker insanlar olduklarından, mekana daha çok ısınıyorsunuz. İşini sahiplenen ve müşterileriyle sıcak iletişim kuran insanları seviyor ve saygı duyuyorum.
Son zamanlarda oldukça yayılan kasap-ızgara konseptiyle yola çıkan yerin özelliği sadece angus etinin kullanılması. VA'da angus etinden yapılan et, köfte, burger ve şarküteri ürünleri bulunuyor. Angus etinin özelliklerinden fazla bahsetmeyeceğim çünkü her şey web sitelerinde yazıyor. Çiftlikleri Sakarya'da ve Nusret, Günaydın gibi yerlere eti kendileri tedarik ediyorlarmış.
Biz dört kişi gittiğimiz mekanda, 1 kasap köfte, 3 Virginia burger siparişi verdik. Aslında hepimizin farklı şeyler denemesi daha iyi olurdu ama bu sefer böyle oldu. Hamburgerler, baharatlı patatesle birlikte servis ediliyor. Burgerler 120-200-240 gr(isteğe göre), steakler 250 gr olarak servis ediliyor. Siparişin masaya ulaşması 10 dakikayı buluyor. En az gramaj bile gayet büyük ve doyurucu geldi bize. Yemeğimiz bitmeden, daha önce oraya gidip sucuklarını çok seven kardeşime paket yaptırdık. Bence orada kesinlikle denenmesi gereken şey oydu. Sucuğun içinde hellim peyniri ve antep fıstığı var. Bir porsiyonda kocaman altı dilim sucuk, patatesle ikram ediliyor. Yediğiniz diğer sucuklardan kesinlikle çok farklı. Bu arada aklıma gelen bir not: Ekmek ve hardallarını kendileri yapıyorlar. Bu da mekan için bir artı. Acı hardal seviyorsanız, tam sizlik demektir. Ekmekleri ise nefis.
Yalnız sevmediğim ama kesinlikle iyileşebileceğini düşündüğüm iki yönü oldu VA'un. Birincisi biraz rahatsız eden yağ kokusu. İkincisi ise etin nasıl pişmesini istediğimizin sorulmaması. Steak alırken sorduklarına eminim ama hamburger ve köftenin içi pembe olacak şekilde pişiriliyorsa, mutlaka bunun önceden söylenmesi ve ona göre pişirilmesi gerekiyor. Ben bonfileyi orta pişmiş severim, ki genelde Türk damak tadına pek uymayan bir şeydir bu. Fakat köftenin içinin pembe kalması pek hoş bir şey değil. Bu arada yağ kokusunu sorduğumda şöyle bir cevap aldım; "Kokuyu etin içine ekmek koyarak bastırabiliriz ama biz dolu dolu et servisi yapıyoruz." oldu. Farklı baharatlarla ya da marine şekilleriyle bu düzelebilir mi bilemiyorum. Ama üstünde çalışılacağından eminim.
Porsiyonlara göre fiyatlar ise cidden şaşırtıcı. Hele aynı seviyedeki yerleri düşününce, onların yarısı kadar olduğunu göreceksiniz (Umarım ileride bunu bozmazlar :) ). O yüzden mutlaka VA'u tavsiye ediyorum. Kabarık bir hesap ödemeyeceğiniz için pişman da olmazsınız. Şöyle de güzel bir özellikleri de var; "Ben menüdeki her şeyi tatmak istiyorum" derseniz 35 TL karşılığı kendinizi şefin ellerine bırakıp tüm ızgara ve şarküteri çeşitlerinden deneyebiliyorsunuz. Ben bir daha ki gidişimde mutlaka hardal soslu bonfileyi deneyeceğim.
Menüden: Kasap köfte(5 adet) & kızarmış patates 10,75 TL / New York Steak 22,75 TL / Gurme Sucuk 9,75 TL / House Burger(120 gr) 8,75 TL / Virginia Burger(200 gr) 12,75 TL
Web site: Virginia Angus
Ulaşım: Google Map
Telefon: 0212 528 38 08
Neler varmış:
hamburger,
mekan,
mercan eminönü,
mısır çarşısı,
steak,
tahtakale,
virginia angus,
yeme-içme
7.12.11
Sóley - We Sink
Küçükken "yanlışlıkla" izlediğim bir korku filmi oyuncak bebeklerden korkmama sebep olmuştu. Uzun siyah saçları, mavi gözleri ve kırmızı elbisesiyle sıradan bir bez bebek gibi görünse de, fonda çalan müzikle birlikte ortalığı birbirine katmayı beceriyordu. Daha da fenası, o bebeğin aynısı bana daha sonra hediye olarak gelmişti. Onun yüzünden karanlık korkum da depreşmişti. Beş yaşında bir çocuk için ağır bir durumdu tabii.
Bir gün, bir şarkı duydum ve "Beş yaşına geri dönmek istemiyorum!" dedim ama merak da ettim. Yastığın arkasına saklanıp, korktuğum halde arada bir bakmak istediğim korku filmi; zifiri karanlıkta yürüyüp yaklaşan sesler gibiydi. Tek farkı, o korkunun yerini daha sonra başka hislere devretmesiydi. Merak, coşku ve hayal etme isteği.
Sóley'in müziğiydi bana bunları hissettiren. Mart 2010'da yayınlanan, 6 şarkılık EP "Theater Island"dan, "Kill the Clown" onunla tanışmama vesile olan şarkıydı. Eylül'de çıkardığı debut albümü "We Sink" bu sene gözümden kaçan albümlerden biri oldu. İlk EP'ye göre, o karanlık bulutlar biraz dağılmış ve bir pop albümü çıkmış ortaya. Değişmeyen şeyse piyano ve Sóley'in sesinin ön planda olması. Onun yazdığı şarkıları okumak, tıpkı kısa hikayelerden oluşan bir kitabı okumak gibi. Seabear'den ayrılıp EP'sini yapan, şimdi de ilk uzun çalarını yayınlayan Sóley, bundan sonra kendi ayakları üzerinde durmaya kararlı. "Kuzeyden babam çalsa dinlerim" diyorsanız, İzlanda'dan gelen melodilere kulak verin.
Grooveshark'tan albümü dinlemek için, tık.
Neler varmış:
album,
soley,
theater island,
we sink
6.12.11
The Black Keys - El Camino Stream
The Black Keys'in yılın en iyileri arasına girecek albümü "El Camino" bugün yayınlandı. 5 şarkı haricinde ben de henüz hepsini dinlemedim ama sanırım çok güçlü bir kayıtla karşı karşıyayız.
Güne güzel başlamanın nedeni, bugün El Camino!
Neler varmış:
el camino,
online stream,
the black keys
4.12.11
The Black Keys at SNL
The Black Keys, dün gece Saturday Night Live'da, El Camino'dan daha önce dinlediğimiz Lonely Boy ve Gold on The Ceiling adlı şarkıları çalmış. Şu ana kadar sitelerinden 5 şarkıyı yayınladılar. Dinleme fırsatınız oldu mu bilmiyorum ama ben 3 şarkıyı dinledikten sonra El Camino'yu yılın en iyi 50 albümü listeme almıştım bile. Albüm için büyük beklentiler var ama bunların hepsini Salı günü albüm çıktıktan sonra yazacağım.
Herkese iyi haftalar!
Herkese iyi haftalar!
Neler varmış:
gold on the ceiling,
saturday night live,
the black keys,
video
1.12.11
NME Awards Oylamaları Başladı
29 Şubat 2012'de gerçekleşecek NME Awards için oylamalar site üzerinden başladı. NME 6 daldaki ödüller için soruları bize yöneltiyor. Adaylarınızı girip, bir sonraki sayfadaki soruyu cevapladığınız zaman, ödül gecesi için bilet kazanma şansınız da oluyor.
"En kötü grup" dalını acımasız bulduğum için o dalda oy vermedim. En iyi İngiliz grup adayımı tahmin edersiniz herhalde :) Wild Beasts!
Adaylarınızı girerken doğru yazdığınızdan emin olun, aksi takdirde oylar sayılmıyormuş.
Bir de "Who is the hottest man/woman in music?" diye geyik bir soru da sormuşlar. Brandon Flowers, Ed MacFarlene, Hayden Thorpe gibi isimler varken Andy Sixx'in 1 numarada olması pek normal gelmedi bana, siz ne dersiniz?
Neler varmış:
29 february 2012,
adaylar,
müzik,
nme awards 2012,
nominees
30.11.11
Bombay Bicycle Club - Leave It
Engelliler, hükümlüler, hamile kadınlar, ikizler vs. bir araya toplanmış. Bombay Bicycle Club'ın yeni videosunda, bir matem havasında buluşmuşlar.
2011'in en iyi albümlerinden biri olan "A Different Kind of Fix"ten 3. video: "Leave It"
2011'in en iyi albümlerinden biri olan "A Different Kind of Fix"ten 3. video: "Leave It"
Babylon'da Cenneti Yaşamak
Babylon, Ağustos'ta yeni sezon konserlerinden bazılarını açıklamış ve içlerinde beni en çok heyecanlandıran Wild Beasts olmuştu. İşin ilginci, konser açıklanmadan 1-2 hafta önce Mabbas'a twitter'da "Yeni albümü çıkmışken Wild Beasts gelse efsane olurdu. Yeni sezonu merakla bekliyorum" diye yazmıştım. Cevap alabilmiş miydim? Tabii ki hayır! Konser açıklandıktan sonraysa "İşte cevap vermememin nedeni buydu" demişti. Böylece, 2011 içinde "düşünce gücüyle" getirdiğim grupların (Interpol, Editors) arasına bir yenisi daha eklendi! (Önümüzdeki yaz için Coldplay'e pozitif düşüncelerimi yolluyorum)
Ağustos'tan bu yana Wild Beasts'i her dinlediğimde aklıma bu konser geliyordu. Hatta 1 ay öncesinden geri sayıma başlamıştım. Dün konser günü gelip çattığında ise düşünecek başka bir şey yoktu. Öğlen Tom'un Asmalı'da plakçıları dolaştığını, akşam da Babylon önünde "Bed of Nails" çekimi yapıldığını duydum. Oraya ışınlanmak istesem de, ikisine de yetişmem mümkün olmadı. 21:00 civarında içeriye girdiğimizde, ön tarafları kapmaya çalışan tek tük insanlar vardı. Boyun felci geçirmemek için yukarıdaki yerimizi aldık. Aşağıda gruba yakın olmak çok güzel ama gerçekten yukarıdan izlemenin keyfi de ayrı. Bir de önde olunca çok rahat izleniyor. Bu arada, grup sahneye çıkmadan önce Babylon Lounge'da çalan Işıl Kılkış'ın seti de pek güzeldi.
21:30'da başlaması gereken konser 21:50 gibi başladı ve içerisi tıklım tıklımdı. Bu konserin günler öncesinden sold-out olması gerekirdi aslında, Wild Beasts bunu fazlasıyla hak eden bir grup. Bed of Nails'le giriş yapan Wild Beasts, sürprize yer bırakmadı ve Brighton'daki setlistin aynısını dün de çaldı. Albatross, Deeper, This Is Our Lot, Hooting&Howling kalabalığa çığlık attıran şarkılardı. Geçen seneden farklı olarak, Wild Beasts'e Sky Larkin'den Katie Harkin eşlik ediyordu. Klavye ve vokalle gruba destek olan, biste de Chris'e davulda eşlik eden Katie'yi gecenin en cool insanı seçiyorum. Tom her zamanki gibi beresiyle ve tezat bir şekilde siyah atletiyle sahnedeydi. Sonlara doğru, önden bir kızın Tom'un başından beresini almaya çalışıp, kendisininkini verme çalışması da olumlu sonuçlandı - gözümden kaçmadı. Bir de utangaç utangaç Hayden'e dokunmaya çalışan bir kız vardı ki, yukarıdan çok sevimli görünüyordu. Hayden'de son zamanlarda üstünden pek çıkarmadığı bordo deri ceketi (umarım arada bir kuru temizlemeye veriyordur), arkaya taranmış saçları, arada eline aldığı kırmızı şarabıyla film setinden fırlamış bir jön gibi duruyordu. İmaj bir yana, Tom'un güçlü bariton sesiyle, Hayden'in falsettolarının birleşimi ve Chris'in davuldaki muhteşem yeteneği o an nerde olduğunuzu unutturuyor. Güzel sözler ve harika besteleri demiyorum bile.
İlk şarkılarda Tom ve Hayden'in sesinin enstrümanların gerisinde kaldığını hissettim ama neyse ki sonradan yerli yerine oturdu. Ben'in bassta keman (ya da çello?) yayı kullanması da değişik bir ses çıkartıyordu. 7 Smother, 6 Two Dancers, 2 de Limbo, Panto'dan çalmaları gayet adil bir durumdu. Açıkçası konsere giderken Smother haricindekilerden "This is Our Lot" ve "We Still Got the Taste Dancin' on Our Tongues" çalmalarını çok istiyordum ve sağolsunlar ikisini de söylemeleri gecemi daha da güzel hale getirdi. Daha önce One Love'da izlediğim grup kapalı mekana çok daha yakışıyormuş. Kalabalık da olsa, bu sefer her şey çok daha samimiydi. Wild Beasts'in akustik performanslarına hayran biri olarak, bir gün öyle bir turneye çıkmalarını umuyorum. O zaman Türkiye'ye gelmeseler bile bir şekilde o konserleri izlemeye giderim. Wild Beasts çok duygusal, kırılgan ve vurucu sözlere sahip bir grup olduğundan akustik performansları onlara çok yakıştırıyorum.
Seyircinin gruba tepkisi çok sıcaktı ve bunu onlar da farketmişti. "End Come Too Soon"dan önce konuşan Hayden Thorpe "Uzun zamandır turdayız ve birçok yerde çaldık ama bu kadar sıcak karşılanmamıştık. Hepinize burda olduğunuz için teşekkür ederim" dedi. Biz de onlara teşekkür ettik; harika anlar yaşattıkları ve 2 saatliğine de olsa cennete gitmemizi sağladıkları için. Wild Beasts; içtiğiniz zaman zevkten başınızı döndüren ve yüzünüze kocaman bir gülümseme yerleştiren müthiş kokteyller gibi.
Not 1: Bir kez daha Babylon ekibine ve onların buraya gelmesinde emeği olan herkese binlerce teşekkürler!
Not 2: Grupla röpörtaj yapan Zülal Kalkandelen'in bloguna daha sonra mutlaka uğrayın.
Setlist şöyleydi:
Bed of Nails (Smother)
We Still Got the Taste Dancin' on Our Tongues (Two Dancers)
Albatross (Smother)
The Devil's Crayon (Limbo, Panto)
The Fun Powder Plot (Two Dancers)
Two Dancers (ii) (Two Dancers)
Deeper (Smother)
This Is Our Lot (Two Dancers)
Loop the Loop (Smother)
Two Dancers (i) (Two Dancers)
Reach a Bit Further (Smother)
Hooting & Howling (Two Dancers)
Bis:
Lion's Share (Smother)
All the King's Men (Limbo, Panto)
End Come Too Soon (Smother)
25.11.11
Best Albums of 2011
If you got new year sale e-mails, saw x-mas tree photos on instagram or got a cup of coffee in red Starbucks cups... It means new year is on the way! I don't attend new year's eve parties. I don't partying because of new year, it means nothing to me. But I know it has some nice traditions. Best thing about new year is reading "best of" lists. It's really entertaining. In previous years I wrote my personal "best albums of the year" lists with numbers. But this year I just listed my top 5 and write rest of them in date they released.
Warning: This list includes my personal taste. If you say "Why .... is not on the list?" Please write down below.
What's your favorite album(s) of the year?
***
Maillere yılbaşı indririmleri, Instagram'a çam ağacı fotoğrafları, Starbucks'a kırmızı bardaklar geldiyse yılbaşına az kalmış demektir. Yılbaşı kutlamalarına katılmak ve yılbaşı olduğu için partilemek bana anlamsız gelse de, bazı güzel tarafları var. En zevklisi "yılın en iyileri" listelerine göz gezdirmek herhalde. Geçen senelerde numaralı liste halinde yaptığım listeleri, bu sene ilk 5 haricinde çıkış tarihlerine göre sıraladım. Zaman içerisinde o verdiğim numaralar kafamda değişebiliyor. Uyarı: Bu liste tamamen benim kişisel zevklerime ve yıl içerisinde en çok dinlediğim albümlere dayanarak oluşturulmuştur! "Bu listede neden .... yok?" diyorsanız, sizi yorum kısmına alıyoruz. Peki siz bu yıl en çok hangi albümleri sevdiniz?
1. Wild Beasts - Smother (09.05.2011)
Warning: This list includes my personal taste. If you say "Why .... is not on the list?" Please write down below.
What's your favorite album(s) of the year?
***
Maillere yılbaşı indririmleri, Instagram'a çam ağacı fotoğrafları, Starbucks'a kırmızı bardaklar geldiyse yılbaşına az kalmış demektir. Yılbaşı kutlamalarına katılmak ve yılbaşı olduğu için partilemek bana anlamsız gelse de, bazı güzel tarafları var. En zevklisi "yılın en iyileri" listelerine göz gezdirmek herhalde. Geçen senelerde numaralı liste halinde yaptığım listeleri, bu sene ilk 5 haricinde çıkış tarihlerine göre sıraladım. Zaman içerisinde o verdiğim numaralar kafamda değişebiliyor. Uyarı: Bu liste tamamen benim kişisel zevklerime ve yıl içerisinde en çok dinlediğim albümlere dayanarak oluşturulmuştur! "Bu listede neden .... yok?" diyorsanız, sizi yorum kısmına alıyoruz. Peki siz bu yıl en çok hangi albümleri sevdiniz?
1. Wild Beasts - Smother (09.05.2011)
2. Girls - Father, Son, Holy Ghost (12.09.2011)
3. Florence + The Machine (31.10.2011)
4. Friendly Fires – Pala (16.05.2011)
5. Bombay Bicycle Club – A Different Kind of Fix (26.08.2011)
OCAK / JANUARY
White Lies - Ritual (17.01.2011)
Smith Westerns - Dye It Blonde (18.01.2011)
Adele - 21 (21.01.2011)
The Veils - Troubles of the Brain (EP) (24.01.2011)
Iron & Wine - Kiss Each Other Clean (25.01.2011)
ŞUBAT / FEBRUARY
James Blake - James Blake (04.02.2011)
PJ Harvey - Let England Shake (14.02.2011)
MART / MARCH
Lykke Li – Wounded Rhymes (02.03.2011)
The Naked and Famous- Passive Me, Aggressive You (03.03.2011)
Elbow – Build A Rocket Boys (04.03.2011)
R.E.M. - Collapse Into Now (07.03.2011)
Kurt Vile – Smoke Ring For My Halo (08.03.2011)
The Vaccines – What Did You Expect From The Vaccines (14.03.2011)
Alex Turner - Submarine [EP] (18.03.2011)
The Weeknd – House of Balloons (21.03.2011)
NİSAN / APRIL
Metronomy - The English Riviera
Foo Fighters - Wasting Light (12.04.2011)
MAYIS / MAY
Love Inks - E.S.P. (02.05.2011)
Fleet Foxes - Helplessness Blues (03.05.2011)
Miles Kane - Colour of the Trap (09.05.2011)
The Antlers - Burst Apart (10.05.2011)
My Morning Jacket - Circuital (31.05.2011)
Death Cab For Cutie - Codes and Keys (31.05.2011)
HAZİRAN / JUNE
Arctic Monkeys - Suck It And See (06.06.2011)
Cults - Cults (07.06.2011)
Patrick Wolf - Lupercalia (20.06.2011)
Bon Iver - Bon Iver (21.06.2011)
SBTRKT - SBTRKT (27.06.2011)
TEMMUZ / JULY
The Horrors - Skying (11.07.2011)
AĞUSTOS / AUGUST
I Break Horses - I Break Horses (22.08.2011)
Beirut - The Rip Tide (30.08.2011)
EYLÜL / SEPTEMBER
The Drums - Portamento (02.09.2011)
Nerves Junior - As Bright As Your Night Light (06.09.2011)
S.C.U.M. - Again Into Eyes (12.09.2011)
CANT - Dreams Come True (13.09.2011)
St. Vincent - Strange Mercy (13.09.2011)
Kasabian - Velociraptor! (16.09.2011)
King Creosote and Jon Hopkins - Honest Words (19.09.2011)
Wilco - The Whole Love (27.09.2011)
Feist - Metals (30.09.2011)
EKİM / OCTOBER
Noel Gallagher's High Flying Birds - Noel Gallagher's High Flying Birds (17.10.2011)
Real Estate - Days (18.10.2011)
M83 - Hurry Up, We're Dreaming (18.10.2011)
Coldplay - Mylo Xyloto (24.10.2011)
ARALIK / DECEMBER
The Black Keys - El Camino (06.12.2011)
Subscribe to:
Posts (Atom)