11.7.11
Arctic Monkeys - Suck It And See
Arctic Monkeys, debut albümlerinden önce kaydettiği demoları bedava dağıtarak bir hayran kitlesi edinmiş ve MySpace sayesinde şöhretini sağlamlaşırmıştı. Aslında MySpace olayı önceleri onların kontrolünde olan bir şey değil, tamamen hayranların kurduğu bir sayfaymış. Grup pek farkında olmasada, internet insanlara müziklerini ulaştırma konusunda fazlasıyla yardımcı olmuştu. Hatta öyle başarılılardı ki, albümleri İngiltere'nin en hızlı satan debut'su olmuştu. Haliyle, gözler bir anda daha 19'unda olan bu gençlere yönelmişti.
2006 çıkışlı ilk albüm "Whatever People Say I Am, That's What I'm Not" sonrası yeni materyaller için gecikmemişler ve Ağustos ayında "Who the Fuck Are Arctic Monkeys?" isimli bir EP yayınlamışlardı. Bu süre zarfında grup birçok ödüle layık görülüyor ve ikinci albüm "Favourite Worst Nightmare" sonrası Glastonbury'de headliner olarak başarısını taçlandırıyordu.
İlk albümlerinde gençlerin lokal gece hayatlarına konuk olurken, ikinci albümde ise -sound olarak çok daha gürültülü olan- turda geçen hayatın sonucu olarak global tecrüblerini dinledik. İkinci albümden sonra verilen 2 yıllık arada grubun neler yapacağı merak ediliyordu. Queens of the Stone Age'den tanıdığımız Josh Homme ve Last Shadow Puppets'ta da Alex Turner'la çalışmış olan James Ford prodüktörlüğünde üçüncü albüm "Humbug" 2009'da yayınlandı. Bana göre grubun "olgunluğa geçiş" albümü olan Humbug eski gürültülerinden uzaktı ama sözlerde yine ince işler barındırıyordu. Onların ilk iki albümündeki hızlı sound'una alışkın ve yine öyle bir beklenti içerisinde olan hayranlarını pek memnun etmeyen albüm kritiklerden yine yüksek puanlar topladı.
Haziran 2011'de çıkacağı duyurulan dördüncü albüm öncesi "Brick by Brick"i tadımlık olarak sundular. Albümün ilk single'ı olmayan, sadece yeni albüm için fikir vermesini istedikleri şarkı tempolu yapısıyla dikkatleri çekse bile, Arctic Monkeys'e göre fazla sıradan bir şarkı gibi duruyordu. "Suck It And See" adını verdikleri albümden çıkan ilk single, gergin sözleriyle dikkat çeken "Don't Sit Down Cause I've Moved Your Chair" idi. Albüm daha çıkmadan ismi tartışılmaya başlanmıştı bile. Müzikal olarak sürekli kendisini geliştiren grup, her albümde birkaç tuğla daha koyarak yükselişini devam ettiriyor. Zeki ve esprili şarkı sözleriyle Alex Turner'ın nostaljik vokali birleşince ortaya gerçekten çok güzel işler çıkıyor.
Arctic Monkeys albümlerini dinlerken en hoşuma giden şey, kitap okur gibi şarkı sözlerini okumak ve anlamlarını tahmin etmek. Bazen sözlerde öyle değişik anlamlar oluyor ki, bundan gerçekten çok zevk alıyorum. Günlük hayat sancılarını ve aşklarını iyi harmanlayan Alex Turner'ın dili kullanmada usta gibi çalıştığını ya da doğuştan "çok" yetenekli olduğunu düşünüyorum. Bazı şarkılardaki karanlık etki tekrar çalıştıkları Josh Homme'dan kaynaklanıyor olablir. Melodik olarak da zengin olan albüm bir Arctic Monkeys dinleyicisi olarak beni tatmin etti. Grubu sevenler nedense bir eskilere dönüş beklentisi içinde oluyor ama bu kadar genç bir grubun daha söyleyecek çok sözü ve çalacak çok değişik melodisi var. O sebepten, ilk albüm sound'una yakın şeyler beklemeye gerek yok. Arctic Monkeys güzel bir yolda ilerliyor ve o yolları geçerken her duraktan bir hediyelik eşyayı koleksiyonuna katıp bizlere sunuyor.
Neler varmış:
alex turner,
arctic monkeys,
arctic monkeys 2011,
jamie cook,
josh homme,
matt helders,
music,
müzik,
nick o'malley,
suck it and see
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
No comments:
Post a Comment